EROL BÜYÜKBURÇ, MAGAZİN DUAYENİ BİLAL ÖZCAN'A "SPERMLERİMİ UZAYLILAR ÇALDI" DEMİŞTİ. İŞTE O EFSANE RÖPORTAJ!
EROL BÜYÜKBURÇ'UN KAÇ ÇOCUĞU VE KAÇ EVLİLİĞİ OLDUĞUNU İLK KEZ AÇIKLADIĞI O 'LAF ARAMIZDA' PROGRAMI YILLARDIR UNUTULMADI.
EROL BÜYÜKBURÇ: SPERMLERİMİ UZAYLILAR ÇALMIŞ OLABİLİR!
Bugün kaybettiğimiz Erol Büyükburç'un, 'Magazin Duayeni' Bilal Özcan'ın 2010 yılı Ekim ayında Kanaltürk'te yayınlanan 'Laf Aramızda' programında yaptığı açıklamalar...
Bilal Özcan: 1936 Adana doğumlusunuz, Babanız Suphi Bey anneniz, ağabeyiniz, ablanız, kalabalık bir ailede büyüdünüz. Çocukluğunuz nasıl geçti?
Erol Büyükburç: Çocukluğum harika geçti. Benim akıl hocalarım dediğim dedemden vecizeleri öğrendim, Ananemden Yunus Emre’yi onun şiirlerini, ilahilerini, Ertuğrul Dayımdan cesareti, teşebbüsü, atılganlığı, Korhan Dayımdan hitabeti, konuşmayı, Ablamdan piyano çalmayı, Ağabeyimden resmi ve heykeli, o çok büyük bir sanatçıydı. Diğer amcamların felsefelerinden ve müzisyenliklerinden yaralanmalarım oldu. Bunlar beni oluşturan asıl etken güç.
B.Ö: Dedeniz size çok önem veriyordu. Evde bir gün yaramazlık yaptığınızda biri kızıp size “Deli” dedi. Dedeniz buna kızıp “O deli değil velidir” demiş. Ondan sonra evdekilerde kıskanmışlar biraz.
E.B: Zühtü bey vardı bizim 3. katta oturan edebiyat öğretmeni. Bende çılgın sorular soruyordum. Zühtü Bey biran durdu, dedeme Hulusi Bey bu çocuk ya deli ya veli dedi. Dedem irkildi bir an, yarbaydı dedem, o deli değil velidir. O beni o kadar derinden etkiledi ki acaba veli miyim diye kendi kendime çok söylemişimdir.
ALNIMDA 22 DİKİŞLİK İZ HALA DURUYOR!
B.Ö: Bir gün sizi evde karyoladan itmişler ve az kalsın boynunuz kırılıyormuş. Bu kasıtlı bir hareket miydi, çocuksunuz sonuçta?
E.B: Ölmüş birini arkasından konuşmayı pek sevmeyiz ama bunu yapan bize çok yakın birisiydi. Benim doğumumla ilgili bir kıskançlığa giren birisiydi.
B.Ö: Ağabeyiniz mi?
İŞTE, EROL BÜYÜKBURÇ'UN ÖLÜM NEDENİ, TIKLAYIN
E.B: Öyle demeyelim, birisiydi diyelim. Alnımda 22 dikişlik bir iz hala duruyor, kafatasım açıldı ve boynum kırılıyordu, yaklaşık olarak 2 metre kadar bir yerden kafa üstü düştüm, ölmeye ramak kalmıştı.
B.Ö: Sizi bir Alman doktor kurtarmış.
E.B: Evet, Doktor Munny. O zamanlar Almanya’yı terk etmiş oraya gelmiş birisiydi. Büyük bir enfeksiyon kapmıştım, öldü ölecek diye beklentiler var. Beni görürü görmez hemen bisturiyi getirin dedi, hiç ameliyathaneye götürmeden bistüriyi vurdu orada bir rahatlık hissettim ve kurtuldum dedim. Ölmeyi hissediyordum ve o anda kurtuldum.
B.Ö: Yaş kaçtı?
E.B: 5- 6 yaşlarındaydım.
B.Ö: Bu kişi birkaç defa da böyle şeyler yapmış.
“ANNEM PİYANO VE UD ÇALIYORDU”
E.B: Bunlar önemli şeyler tabi, burada o kişinin adını vermek istemiyorum ama yaptığı şeyler ölümcül şeylerdi. Allah benim yaşamamı istiyormuş.
B.Ö: Bir insan kardeşine niye öldürmek ister?
E.B: Kardeş demeyelim, onun kim olduğu tam bilinmesin, çok mechul birisi olarak kalsın.
B.Ö: Evin içinde yaşayan birisi değil mi?
E.B: Evet olabilir.
B.Ö: Bu kişi evden gitti mi?
E.B: Zaman içinde ayrıldı ama hayatı boyunca bana dokunuşları devam etti. Bana bu kadar husumetinin olduğunu bilmiyordum.
B.Ö: Anneniz, babanız ne diyordu?
E.B: Çok üzülüyorlardı ve o kişiye pek tabi sitemlerde bulunuyorlardı. Çok güler yüzlü, olumlu bir çocuktum o zamanlar buna da olumlu bakmıştım.
B.Ö: Ablanız piyano, anneniz ud ve keman çalıyor, annenizin sesi yanık, çok güzel. Babanız eve taş plaklar alıyor. Siz dünyaya geldiğinizde dedeniz annenize gramofon hediye ediyor ve sizde o gramofondan ayrılmayıp, gramofondan çıkan sesle huzur buluyorsunuz.
E.B: Benim kocaman bir yastığım vardı. O zamanlar iki tanede dadım vardı. Onlar beni yıkadıktan sonra o yastığın ortasına oturturdu, gramofonu da önüme koyarlardı, bende tek tek plakları takardım. Biraz şehzade gibi büyüdüm ben. Dünyadaki bütün sanatçıların plakları vardı.
B.Ö: Siz radyo da dinlermişsiniz. Hatta radyonun içinde adamlar olduğunu sanıyormuşsunuz, dayınıza sormuşsunuz, oda içinde adamlar var demiş, sizde radyoyu söküp bakmışsınız anneniz görüp sormuş adamları arıyorum demişsiniz. Anneniz onlar şimdi gitti daha sonra gelecek demiş.
E.B: Ağlardı bu yüzden adamlar çıksın ben onlara bir şey yapmayacağım, onları seveceğim derdim.
B.Ö: Babanız Suphi Bey, Cenup hattı baş veznedarı olduğu için çocukluğunuzun önemli bir kısmı Halep’te geçti. Halep o zaman çok kozmopolit bir şehir, Fransız okuluna gidiyorsunuz. Bir yandan Arap, Türk, Fransız ve hatta Ermeni kültürüyle yoğruldunuz değil mi?
E.B: Çok doğru. Bizim bitişiğimizde bir bahçe vardı, Şahin, Antrinik, Agop diye üç kişi. Ben Ermeniceyi onlardan öğrendim yoksa ben Ermeni değilim, şimdi dahi konuşabilirim. Arapçayı Abdullah diye bir arkadaşım vardı, sokakta oynadığım, Fransızcayı, Fransız arkadaşlar vardı Pierre, Andre, Sandro arkadaşlarla konuşurdum. Bu üç lisan üzerine yoğunlaştım.
B.Ö: Bunlar yıllar sonra sizin kişiliğinizin oturmasında hep bir materyal oldu değil mi?
E.B: İnanılmaz faydası oldu. Buralara yönelişte o zamandan başlayan kültürel donanımın uzantıları. Bugün 15 ekolde besteler yapabiliyorsam, o zamandan başlayan serüvenin sonucu bunlar açığa çıkıyor. Yoksa başka türlü nasıl bestelensin, hiçbirinin kuyruğu birbirine deymeyecek milenyum oyun havası ile neoklasik ya da makamsal tangolarla istanbulitan yani bunların ayrı ayrı dokuları var.
“15 YAŞIMDA İÇİMDE DEVRİM YAPMA DUYGUSU VARDI”
B.Ö: Müthiş yaratıcı bir kişiliğiniz var. 1951 yılında İstanbul’a lise okumaya geldiğinizde ilk orkestranızı kurdunuz. Florya’da Florya plajında konserler veriyordunuz. Şunu merak ediyorum orada çocuk yaşta, amacınız müzik merakınızı gidermek miydi yoksa ileride star olmanın ilk adımlarını mı atmak istediniz?
E.B: Bunu hissediyordum, şöyle söyleyeyim devrim yapmam duygusu vardı içimde.
B.Ö: 15 yaşında çocuk ne devrimi yapabilir ki?
E.B: Dedemin dayılarımın bana aşıladığı söylediği şeylerdi. Atatürk Türkiye’si Cumhuriyetinde onun devrimci ilkesini yaşatmamız lazım herkesin buna müdahil olması lazım diye hep o konuşmalar geçiyordu. Beni bugün ki yaşayışımda dünyada bulunan çizginin bir adım önünde olmak gibi bir azmim vardır. Bu 15 ekolu dünyada kimse çıkartmadı.
B.Ö: Sizin hayatınızı bir kere daha incelediğimde hep bir adım önde olmayı ilke edinmişsiniz başarılarda onunla geldi. Siz daha sonra başka orkestralar da kurdunuz ama 50’li yılların sonlarında bir doğdunuz pir doğdunuz. Türk pop müziğini başlatan isim oldunuz. İlk defa bir Türk sanatçı İngilizce sözlü şarkıları yazdı, besteledi, söyledi, little lusi, kiss me ve diğerleri. Bu Türk popunun miladıydı değil mi?
E.B: Doğru; çünkü ben bu konun vurgusunu yaparken arkadaşlarımla konuştum, Şerif Yüzbaşıoğlu vardı. “Ben mecbur muyum bu Amerikan standartlarını, Fransız Şansonlarını, İspanyol klasiklerini ya da İtalyan napolitenlerini söylemeye. Bir şekilde bize ait şarkılar olmalı” dedim, “Büyük bir kültürümüz var, bunun dışında bu zamanla örtüşecek, uyumlu olabilecek müzik keşfetmem lazım” dedim. Şerif, “Onlardan daha büyük mü olacaksın?” dedi, “Mesele o değil” dedim ben işi bir kere yapayım gerisi gelir zaten. Ve demin saydığınız o parçaların taş plaklarını yaptım. Bundan sonra parçalar radyolarda çalmaya başladı ve patladı şarkılar, gençliğin sevdiği öncü parçalar oldu.
B.Ö: DJ arkadaşınız Ankara’da bir çalmış şarkıyı ve herkes tekrar istemiş.
E.B: Yıkıldı Ankara. Abartmıyorum, gerçekten abartmıyorum.
B.Ö: Bunu yaşayanlar zaten biliyor. Şimdiki gençik bunları bilmeyebilir, şimdi gençlik Erol Büyükburç’u Tv. Show programlarındaki bir takım kızgınlıklarını kendi aralarında değerlendirip gülüp geçiyor olabilirler ama Erol Büyükburç’un kim olduğunu yaşayanlar iyi bilir. 1960’lı yıllar sizin için başarılarla, ödüllerle dolu yıllar oldu. 1963 – 1965 yıllarında o zaman ki en büyük müzik festivali olan Boğaziçi Müzik Festivali’nde birincilikler aldınız, aynı şekilde yurt dışında 1964-65-66 yıllarında Balkan festivallerinde birincilikler kazandınız. Şunu merak ediyorum siz Eurovision’a hiç katılmadınız. Davet mi almadınız siz mi katılmak istemediniz?
E.B: Bir Popstar için tehlikeli nokta, onun için katılmadım. Çünkü orada başka bir algılama var. Mesela Ajda bu konuya Petrol ile müdahil oldu ve epey bir yara aldı ve toparlamak için bayağı çabaladı. Ajda çok büyük bir star ve benim dönemimin starıdır. Öykündüğü noktaya gelince de gerçekten Avrupa’yla örtüşmek ve Avrupalı gibi olmak için savaş verdi. Onun o ameliyatları falan ayrı konu ve o da bu işe duyduğu saygıyı gösterir.
B.Ö: İlk filminiz Ajda Pekkanla 1964 yılında ‘Plajda Sevişelim’ ismini taşıyor.
E.B: O aslında daha erkendi 1961 falandı. Yöneten de Orhan Elmas’dı.
B.Ö: Ajda Pekkan Ses dergisi birincisi sizde o zamanların bir numarası Erol Büyükburç’tunuz.
“ARABAMI KALDIRMAK İSTEYENLER OLURDU”
E.B: Hepsinin öncüsüyüm benden önce bir tek Celal İnce ve İbrahim Solmaz vardır.
B.Ö: Film sırasında yakınlaşma oldu mu?
E.B: Ajda benim saygı duyduğum sevdiğim saydığım bir arkadaşım, o da beni sever. Kendisiyle dostane yaşamışızdır.
B.Ö: Aşk ilişkisi oldu mu?
E.B: Benim hayatımdaki en önemli noktalardan biri, özele inmeyi sevmiyorum ben.
B.Ö: Bende sevmiyorum fakat meslek gereği bazen sormak durumunda oluyoruz.
E.B: Çevre yanlış anlamasın diye böyle şeyler açıklayan boşboğaz bir adam görüntüsü vermek istemiyorum. Gerçekten dost olarak, arkadaş olarak çok sevdim derin bir arkadaşlığımız vardı.
B.Ö: Ünlüler dünyasından hiç arkadaşınız oldu mu?
E.B: Olmuştur yüzde 60’ı,70’i ile global anlamda olmuştur ama o arkadaşlıklarda çok büyük bir anlam yoğunluğu vardır. İnsanların birbirlerine yaklaşmalarını ben çok doğal görüyorum. Burada bir beğeni sınırı oluşur belki o da diğer insanların anlayabileceği bir sınıra çıkar. Burada bir ateşleme vardır bekli de bunu bilmek gerekir. Sanatçı aşkla beslenir.
B.Ö: Geçenlerde programıma Eda- Metin Özülkü çifti konuk oldu. Metin 7 yaşında sizin orkestranızda çalmaya başlamış. Sizden laf açıldığı zaman, “Bilalcim” dedi “Erol ağabeyin konserlerinde bayan hayranları sahneye sutyenler, külotlar atarlardı” Ne yapıyordunuz o kadar sutyeni, külotu?
E.B: Hikâyenin özünde şu var. Türkiye’de bir devrim adamı olarak gözlemlendim sadece sanatçı olarak değil, kıyafet devrimini de getirdim. Yaptığım üç büyük atılım vardır, birincisi İngilizce besteler, ikincisi Türkçe besteler üçüncüsü halk türkülerinin aranje edilmesi. dört dünyanın bütün enternasyonal bestelerini repertuarım bulunması. Bu kadar geniş alanda bulunmak hayranların ateşleyicisi oldu. Birde çocukluğumdan beri kadınların çok sevdiğini biliyorum beni, sürekli öperlerdi. Belkide bakışlarımda aşırı erotizm vardı.
“KADINLAR KONUSUNDA JULIO IGLESİAS VE TOM JONES’DAN AŞAĞI DEĞİLİM”
B.Ö: Siz İzmir’e konsere gittiğinizde kaldığınız Efes otelini önünde kuyruğa girerlermiş imza almak, tanışmak için.
E.B: Neler neler vardı. Arabamı kaldırmak isteyenler, apartmanın içinde merdivenlerde 70-80 kişi dizilirlerdi... Bu yüzden yardımcılarıma hep şunu söylerdim, “Gelenleri asla geri çevirmeyin içeri alabildiğiniz kadar kişi alın, kalanları göndermeyin. Kapıyı açık bırakın iletişimizi koparmayın.”
B.Ö: Bodyguard’ınız varmıydı?
E.B: Asla gerek duymadım ama beni gerçekten seven arkadaşlarımız vardı. Niyazi Bey vardı ses düzeniyle ilgilenirdi aynı şekilde beni koruyan tavrı vardı, Yüksel vardı..
B.Ö: Geçenlerde dikkat ettim. Julio İglesias üç bin kadınla beraber olduğunu, Tom Jones bin kadınla beraber olduğunu söylemiş. Siz kaç kadınla özel anınızı paylaştınız?
E.B: Evli olduğum için hanımımı kızdırmak istemiyorum ama yinede bir yoğunluk var, Julio İglesias’dan Tom Jones’dan aşağı değilim yani. Şimdi öyle bir şey söz konusu olamaz. Eşlerime her zaman saygı duydum.
2 EVLİLİĞİM, 3 HOCA NİKAHIM OLDU!
B.Ö: Kaç evlilik yaşadınız?
E.B: Benim çok gibi duruyor ama benim 2 evliliğim oldu. Hoca nikâhım oldu 3 tane. Hepsine de severim, saygı duyarım. Benim içtenliklerim vardır, içimden onlara konuşurum.
B.Ö: Sizinle ilgili merak edilen bir konuda kaç çocuğunuz olduğu...
E.B: Bunu her zaman söylerim, hatta torunlarım var; alt alta, üst üste onlarla yaşıyorum. Özlem kızımın iki yavrusu var, Gönül Demirkol’un kızıdır. Ajlan’ın kardeşi öyle, Allah rahmet eylesin o benim hayatımın en büyük yarasıdır. Millet beni duyarsız, umarsız zannediyor. Ben herkesten daha duygulu bakmışımdır. Ajlan’la benim tek şeyimiz vardı o zenci sevgilisinin olduğu evrede kan kanseri olduğunu duyunca üzüldüm, çocuklarınızı riske sokmayın çocuk yapmayın dedim. Babayım o kadar hakkım var.
B.Ö: Aranızdaki problem o muydu?
E.B: Evet oydu.
B.Ö: Vefat ettiğinde o yüzden dargındınız.
E.B: Hayır vefat ettiğimde dargın değildim, duyunca kalp krizi geçirdim.
B.Ö: Dargın ayrıldınız onu diyorum.
E.B: Yok öyle de değildi yine buluştuk yine görüştük. Ben ona yalnızca şunu söyledim, onda şöyle bir huy vardır. Oturduğunda karşınızda size bakar ve uyur.
B.Ö: Annesini de uyarmıştınız.
“AJANLAR PEŞİME TAKILDI VE BENDEN SPERM ALDILAR!”
E.B: Annesini de çok uyardım. Türkan Hanım çok saydığım sevdiğim bir hanımefendidir. “Türkancım bu kız sakın araba kullanmasın” dedim, “peki” dedi. Buna özen gösterdiler Ajlan sağa sola giderken özel arabayla gitti. Ne zaman araba aldığını duydum, “kullanmasın” dedim. Evladım o benim ister miyim onun tüyüne zara gelsin. Demek o zaman bana malum oldu.
B.Ö: Yeni nesil bilmeyebilir, Ajlan Büyükburç, Türk pop müzik ve caz sanatçısıydı. Kendisini kabul ettirmiş, hızla yükselen bir sanatçıydı ve 22 Temmuz 1999’da Fethiye’den Kaş’a, gazeteci arkadaşıyla buluşmaya giderken trafik kazası geçirdi, traktöre çarparak yolun kenarına savruldu. Mekânı Cennet olsun. Peki, kaç çocuğunuz var o konuya tekrar dönelim.
E.B: Ajlan, Jean var. Emel’den olan kızım Evren var, onu da çok severim. Belki daha çok çocuğum vardır o da başka amaçlarla benden alınmışdır. İlk defa konuşuyorum bunu, benim zekâ düzeyimin yüksek olduğunu düşünen ajanlar peşimize takıldı, senelerce sperm almak için uğraştılar ve aldılar.
B.Ö: Kadınlar yoluyla değil mi?
E.B: Evet.
B.Ö: Kim yaptı bunu?
E.B: Söylemeyim bunu devletlerle ilgili bir konu, kendilerine akıllı insanları katmak için yaptığı bir eylemdi. Bunu ilk defa anlatıyorum. Bu şekilde benden onlarca çocuk alınmıştır.
B.Ö: Bunu hissedemediniz mi?
E.B: Sonra anladım, o ajanları hatırladım ve o bağı çözdüm. Beni komple bir sanatçı olarak gördükleri için yapmış olabilir.
B.Ö: Kaç çocuk almışlardır sizden bu şekilde.
E.B: Çok sperm almışlardır.
B.Ö: Nasıl oluyordu bu?
E.B: Bende bilmiyordum, gönül ilişkisi zannediyordum, kadınlar geliyordu bir tanesi hostes kıyafetiyle gelmişti, inanılmaz güzel bir kadındı.
“SPERMLERİMİ UZAYLILAR ÇALMIŞ OLABİLİR”
B.Ö: Daha sonra bunlara iletişiminiz oldu mu?
E.B: Kayboldular işleri bittikten sonra kayboldular.
B.Ö: Kaç yıllık bir sürede oldu?
E.B: 4–5 sene içinde olduğunu düşünüyorum. Bunlar birçok memleketten alındığını biliyorum. Belki benim IQ mu gördüler ona yönelik olarak yapmış olabilir.
B.Ö: Uzaylıların Dünyadaki akıllı insanları kaçırıp incelediği söyleniyor size de bu yapılmış olabilir mi?
E.B: Olabilir, kızıma da olabilir. Evren’e de olabilir, o çok yüksek bir piyanist, siz bir şey söylemeden size söyler. Çok değişik bir duruşu vardır, uzaylı gibidir. Bu oldu, bana da olduğunu zannediyorum, uyandığımda bakır rengindeydim. Ben 15 ekolde yaptığım besteleri normal karşılamıyorum, anormal derecede verimlilik düzeyindeyim, dünyada bu düzeyde bir kişi yoktur. Bana gitarı verin neoklasik, milenyum olarak hemen beste yapayım.
B.Ö: Bir bayanla beraber olduktan sonra vücudunuz renk mi değiştirdi?
“ŞU ANDA BELKİ BENİM 20 ÇOCUĞUM VAR!”
E.B: Altın rengi gibi ayna karşısında korktum, kızım da öyleydi. 25-30 sene önceydi.
B.Ö: Bu kişi sizinle aynı ortama geldi, sizinle aynı odada kaldı ve kalktığında bütün aile fertlerinin vücudu altın rengindeydi, doğru mu anlıyorum?
E.B. Ciltte bir parlaklık değişiklik olmuştu ne olduğunu anlayamadım, daha sonra bir şey oldu sanki beynime çip koydular. Müzikte kimsenin anlayamayacağı bir noktaya geldim.
B.Ö: Sonuç olarak sizin kaç çocuğunuz var.
E.B: Şuanda belki benim 20 çocuğum var.
B.Ö: Yurt dışında da çocuğunuz varmış.
E.B: Evet, öyle diyorlar kendisini bana göstermedi. Benim hayatımdaki bu olaylar benim insafsızlığım, umursamazlığım anlamına gelmesin. O kadar karışık bir hayat ki ben 50 kişinin yaşadığı hayatı yaşadım.
B.Ö: Kendinizi bilim adamlarına araştırtmayı düşündünüz mü? TÜBİTAK’a falan?
E.B: Olabilir, devletin beni alıp bütün Türkiye’nin büyük bir kültürel aşamaya götürecek adam olarak koruması, fanusa alması gerekir. İster inanın, ister inanmayın. Benim 15 ekol dediğim şeyi yakın takibe almak lazım, yaptığım kuklalardan yaralanamadılar. Özgün Türk kuklacılığına kattığım 120 tane çeşitli figürlerde kukla hasıraltı oldu
B.Ö: 75 tane 45’lik, 8 longplay, 6 CD, 30 fotoroman yaklaşık 30 film çektiniz. Şuanda rahat geçinebiliyor musunuz?
“HER TÜRLÜ YEMEĞİ ÇOK GÜZEL YAPARIM”
E.B: Hiçbir sıkıtım yok, benim eşimin yanında kalmamın sebebi eşimin orayı sevmesi yoksa benim Etiler’de 2 tane, Sarıyer’de bilmem kaç tane dairelerim var.
B.Ö: Geçmişe dair pişmanlıklarınız var mı?
E.B: Hiçbir pişmanlığım yok.
B.Ö: Yeni projeleriniz var mı?
E.B: Menajerim Osman ile çok büyük bir açılıma girdik. Başbakanlık özürlüler daire başkanı Bekir Bey kendisiyle Ankara’da görüştük ve engellilerle ilişkili bir şarkı yaptık. Bu çalışmayı çok anlamlı şekilde geliştirdik ve tamamıyla engellilerin oluşturduğu bir kadroyla bunu gerçekleştiriyoruz. Ben öyle iki tane CD yapıp şöhreti ısıtmak gibi enayice şeylere girişmem. Ben büyük projelerin adamıyım, büyük devrimin adamıyım.
B.Ö: Evde sizin yemekleri yaptığınız doğru mu, eşiniz en çok hangi yemeği beğeniyor?
E.B: Ben sıkı bir gurmeyim ve evdeki tüm yemekleri ben yapıyorum, Ute’nin yemeklerine diyecek yok tabi o da evrensel bir aşçı. Ben daha çok Türk yemeklerine meftunum, aklına gelecek ne varsa bumbarından, mücverine fakat o benim en çok dolmamı seviyor ama dolmayı da iyi yapıyorum. Bu arada ‘Safranbolu’ diye bir çalışma yapıyorum, Türkiye’nin değerlerini genişletmek için yapıyorum bunu, İzmit için ‘Pişmaniye Türküsü’ yaptım ve 4-5 misli armış satışlar yani böyle noktalara deyinmelerim yeniden bereketlenmeyi sağlayacak. Safranbolu için yaptığım şarkının Japoncasını söyleyeceğiz, buraya Japonlar aksın diye, yani buranın reklâmı olsun. Biz turistik gücümüzü böyle arttırabiliriz.