BİLAL ÖZCAN YAZIYOR: 'TÜRK BASINI'NIN REİNA UTANCI! TABİİ UTANDILARSA!...
REİNA BASKINI GÖSTERDİ Kİ TÜRK BASINI, GAZETELER SİZLERE ÖMÜR; RUHUNA EL FATİHA! GAZETE SAHİPLERİNİN, GAZETE YÖNETİCİLERİNİN İÇİNDE BULUNDUKLARI DURUMU OTURUP TARTIŞMALARI, KENDİLERİNE ÇİMDİK ATMALARI GEREKİR. YOKSA...
İŞTE GAZETECİ BİLAL ÖZCAN'IN O YAZISI...
TÜRK BASINININ UTANCI!
Bilal Özcan yazıyor...
Allah’ın bildiğini kuldan gizlemeye gerek yok,
Yılbaşı gecesi İstanbul’da büyük bir terör eylemi gerçekleşeceğini tahmin ediyordum.
Global terörün 2016 yılında adeta çılgınlık boyutuna varması, bir de üstelik FETÖ belasının ülkemizdeki hedefleri ve en son yaptıkları, yılbaşı gecesi eyleminin sürpriz olmayacağını, aksine hainlerden bunu beklemek gerektiğini açıkça gösteriyordu.
Üstelik FETÖ 15 Temmuz’da uğradığı hezimetten sonra çıldırmış durumdaydı.
Gerçekleşen terör eylemlerinde PKK ile kol kola girdiğini bizzat Devlet söylüyordu işte,
Üstelik Rus Büyükelçi’ye, polis teşkilatından bir zavallıya yaptırılan suikast eylemi, bu eli kanlı vatan hainlerinin hala ne kadar etkin olduklarının en kuvvetli göstergesi değil miydi?
..........
Ve son gün, yılbaşı gecesi için terör eylemi beklentimi artıran o haber geldi,
31 Aralık günü öğlene doğru internete düşen o haber aslında dehşet vericiydi.
Haber şuydu:
İstanbul Valiliği, Nice ve Berlin’dekiler gibi bir kitle terörünü önlemek için yılbaşı gecesi çok sayıda ilçeye kamyon, TIR, beton mikseri gibi ağır tonajlı araçların girişini yasaklamıştı.
Demek ki şüphelerimde, endişelerimde haklıydım, polisin elinde çok ciddi terör ihbarı ya da istihbaratı olmadan böyle bir önleme neden gerek duyulsun ki...
Meydanlarında, caddelerinde yılbaşı kutlamalarının yapıldığı Beyoğlu, Şişli, Bakırköy, Beşiktaş, Fatih, Sarıyer, Kadıköy ilçelerinde kalabalıklar, böyle bir önlemle yapılabilecek bir kitle terör eyleminden sözüm ona korunacaktı.
Nitekim, maalesef korunamadı işte!
Beşiktaş ilçesindeki Reina eğlence merkezine kamyon girse, zayiat bu kadar büyük olur muydu acaba?
........
Gece yarısı eşimin ve oğlum Hido’nun yeni yılını kutladıktan sonra bilgisayarın başına oturdum ve yönettiğim sitelerle ilgili çalışmaya başladım.
Bir yandan da sürekli haber tarıyordum,
Saat 01.42’de ‘Reina’dan silah sesleri geldi’ başlığıyla bir haber dikkatimi çekti...
Haberde hiç bir ayrıntı bulunmuyordu,
Sadece duyulan silah sesleri üzerine bir başlık atılmış, devam sayfasına ‘Ayrıntılar geliyor...’ yazılmıştı.
Araştırdım, kimsenin bir şeyden haberi yoktu.
15 dakika kadar sonra Etiler ve Ortaköy caddelerindeki ambulans yoğunluğundan bahseden bir başka haber dikkatimi çekti.
Saat 02.15’de Reina’ya baskın haberini çok kısa da olsa büyük gazetelerin siteleri döndürmeye başladı.
Hemen o bilgileri süzüp yaşanan terör eylemini 02.25’de magazinduayeni.com’dan okurlarıma duyurdum.
Artık uyku bana tamamen haramdı,
Sabaha kadar her yeni bilgi akışını derleyip, görüntüleri, videoları da ekleyerek magazinduayeni.com’a 7 haber daha girdim...
Yayınladığım haberler inanılmaz sayıda tıklanıyor, okurlar büyük merak ve ilgiyle vahşi eylemle ilgili yeni haberleri görmek, okumak, bilgilenmek istiyordu.
Sabah ezanı okunurken hala yazıyor ve yazıyordum...
08.00’e doğru son haberi de yayınlayıp yatıp uyudum...
Uyanınca, göz attığım günlük gazetelerde bu önemli terör haberinin olmadığını gördüm...
Nerede Türk basınında da eski habercilik, yayıncılık refleksi?
Maalesef sektörde gazetecilik ruhu kalmadı,
Hoş, sektör de kalmadı, ya...
Biliyorum, şimdi bana bir kaç gazete yöneticisi,
“Hayır girdik haberi, yakaladığımız yerden rotatifleri durdurup ara kalıp yaptık” diyebilir...
“Bravo size, acaba kaç bin adet bastınız ve nerelerde piyasaya çıktı bu gazeteleriniz?” diye sorarım.
Yahu, basın basın olsa; böyle bir habere gazeteler sabah erkenden ikinci baskıyı yapıp dağıtır, dimdik ayakta olduğunu dosta düşmana gösterirdi.
.......
Yılbaşı mahmurluğunu üzerinden atamayan haber kanalları ise, ha bire, bıktıran alt yazıları döndürüp halkı aydınlatmadan uzak yayınlarını, internet sitelerinden aldıkları bilgilerle süsleme çabasındaydı...
İnternet gazetecileri, okurlarını sıcağı sıcağına olan bitenden haberdar eder ve bilgilendirirken gazeteler ve televizyonlar havanda su dövmüşlerdi...
Gazeteler ancak 2 Ocak tarihli nüshalarında habere hak ettiği değeri gösterebiliyordu.
Gerçekte, olayın olduğu saatten itibaren, saldırı haberinin bayilerin vitrinine dizilen gazetelerde yaklaşık 30 saatlik bir gecikmeyle yer bulabilmesi habercilik adına yüz karasıydı.
Bu utanç da Türk basınına yeter!