ÜNLÜ OYUNCU BERNA LAÇİN AÇIKLADI: HER GÜN TREMİSU YİYEREK 8 KİLO VERDİM

ŞEBNEM ÖZCAN BİR SÜREDİR EKRANDAN UZAK OLAN BERNA LAÇİN'E SEBEBİNİ SORDU, ALDIĞI YANIT ÇOK İLGİNÇTİ: "BENDE FOBİL OLUŞTU" ÜNLÜ OYUNCUNUN, EŞİYLE BİLE ARASINI AÇAN FUTBOL TUTKUSU VE ZAYIFLAMA SIRLARI BU RÖPORTAJDA.

Röportaj: Şebnem Özcan

GİRİŞ:


23 Yıllık oyuncu Berna Laçin, ‘Afife Jale Tiyatro Ödülleri’nde ‘En İyi Oyuncu Ödülü’nü kazanmış başarılı bir sanatçı… Çok sayıda tiyatro oyununda rol alan, 20’ye yakın sinema filmi ve dizide oynayan Berna Laçin bir süredir çalışmıyor, evinde dinleniyor. Meğer Berna Laçin’de dizi oyunculuğuna karşı bir fobi oluşmuş…Güzel oyuncuyla, mesleğini ve hayatı konuştuk… Şebnem ÖZCAN…

-Çok zayıflamışsınız.  Kiloları nasıl verdiniz?

Epey zayıfladım. Ada’nın doğumundan önceki kıyafetlerimi giyebiliyorum. Eski kıyafetlerimi bile daralttırıyorum.

-Kaç kilo verdiniz?

8 kilo verdim toplamda. Benim boyum 1.75 metre… 1.50 metre bir kadın 60 kiloysa beni görünce, “Biz sizinle aynı kilodayız” diyor. “Ama ben 1.75’im” diyorum, arada ciddi bir fark var. 68 kiloya kadar çıkmıştım, şimdi 60 kiloyum. Eşime 32 kilo verdirttim. Ona 32 kilo verdirtirken bende zayıfladım.

-Zayıflamak için neler yaptınız?

Tamamen Dukan diyeti yaptım. Eşim ona aşık olduğumda çok yakışıklı ve çok güzel vücudu olan bir adamdı, arkadaşlarım bayılırdı ona. Sonra bir kilo aldı sormayın. 15 yıldır mücadele ediyorum. Çok şeyler denedik ama hiç. Tipik Türk erkeği, yemeği seviyor. 32 kilo verdirttim ona. Hem de 25 kiloyu dört ayda verdi, altı ayda tamamladı zayıflamayı. Dukan rejimiyle verdik. Ekran zaten kilolu gösteriyor, ekranda bile zayıf görünüyorum. Bayağı kemiklerim çıktı. 6 ayda verdim. Spor yapmıyorum. Eşim de yapmadı. Sadece sabah akşam, mekik çekti. Şu anda filinta oldu. Kocam, ilk rejime başladığımızda iki tane çevirme tavuk almış, iki tavuğu birden yedi. Biraz masraflı bir diyet… Çok orta direk rejimi değil. Çok et yiyorsun, peynir yiyorsun bunlar hep ülkemizde pahalı olduğu için. Bunu yapacak olanlar öncesinde ve sonrasında check up’a girmeliler. Kendi doktorumuza gittik, öncesinde kolestrolden üreye kadar geniş kapsamlı testler yaptırdık. Çok ciddi kalp rahatsızlığı yoksa böyle bir diyet uygulasınlar. Her gün yulaf kepeği yiyorsun. O yulaf kepeği her şeyi dengeliyor. Bizim bir arkadaşımız var Melike diye. O kızcağızda bu diyeti yaparken zorlandı çünkü Dukan’ın verdiği yemek tarifleri bize uymuyor. Havyarı mayoneze karıştırın. Üstüne kaz ciğeri koyun gibi bize hiç uymayan yemek tarifleri var. Ben okurken bile fenalık geçirdim. Benim alafranga damak zevkim yoktur. Ben Türk yemeklerini severim. Eşim de öyle. “Biz bunu yapamayız” dedik başta. Melike “Ben temel prensiplerle bunu Türk yemeklerine uygulayayım” dedi. Her gün bir yemek tarifi yapıyordu bize mail atıyordu, bizde onu uyguluyorduk. Sonunda kız yemek kitabı çıkardı. Melike Mehmedova diye bir kız. ‘Peksimed’ adıyla Twitter’da vardır. ‘Diyet kaçınılmazsa zevk almaya bak’ isminde Dukan’a uygun bir yemek tarifleri kitabı çıkardı. Ben zayıflarken her gün koca koca Tremisu yedim. İçinde karbonhidrat olan hiçbir şey yok.

-Uzun zamandır ortalıklarda yoksunuz, neler yaptınız?

Valla ben çok ehli keyif biriyim. Sakin ve geniş zamanlarda çalışmayı seven bir insanım. Bir de çok erken yaşlarda çok fazla çalıştım. İnsanda gerçekten bunun etkileri oluyor. 25 yaşında çalışmaya başlamış bir insanın 45 yaşında hissedeceği duyguları ben 30 yaşında hissediyordum. “Hep mi çalışacağız of yeter” diye çok bunalmıştım. Görülecek yerler var yeryüzünde. Bir sürü düşünecek, yaşanacak şey var. Onlar var, bunlar var derken, çocuk doğurma moduna girdim ve çocuk doğurdum. Kendimi o çocukla tatmin etme yoluna gittim. Çocuk doğurduktan sonra başladım çocuk büyütmeye. Derken bu yaşantıya alıştım. Aslında bana her zaman teklif var. Ama başlayan dizileri görüyorsunuz, sizin var mı bayıldığınız bir şey? “Aaay bu çok güzel” dediğiniz bir dizi var mı Allah aşkına? Biraz ara verip de “Gelen işleri beğenmiyorum” dediğin zaman bu sefer şöyle bir şey oluyor; bir teklif geliyor, “Ya yapsam mı?” diyorsun. Ama bu sefer sana sormazlar mı “Hani beğenmemiştin 3 senedir bu muydu?” Şimdi her okuduğum şeyi o gözle okuyorum. Madem durdun insanlar da demezler mi “Bunun için miydi?” Şimdi yine bir program projem var. Gezmek üzerine bir program… Bir tane de çok güzel bir dizi senaryosu okudum. Ona bakıyorum şimdi.

-Ocak’ta mı başlayacaksınız çalışmaya?

Bizim işlerde zaman hiç belli olmuyor. Haziran ayında bir projeye başlıyordum. Platolarına kadar tutuldu. Şahane bir sitcom’du. Dedim ki “Tamam bunu yapacağım”… Başlıyoruz çekimlere; reyting skandalı patladı. Yazın bir sinema filminde oynayacaktım. Kültür Bakanlığı desteğiyle Bosna’da çekilecek, her şey tamam. Pat diye senarist arkadaşımız kalp krizi geçirip vefat etti. Çekemedik. Bu yüzden de bir şey söylemek yanlış.

-Bir izleyici gözüyle dizileri nasıl buluyorsunuz?

‘Muhteşem Yüzyıl’ kostümüyle, çekimiyle, oyuncu kadrosuyla güzel bir proje… Çok seyredilen bir tek o var. Onun dışında diziler dökülüyor. Bana göre çok doğru bir proje de “Seksen’ler”… Çok doğru bir proje bakıp da “Hadi ulen” dediğim proje o. Alternatif işler bana çok ilginç geliyor. Mesela “İşler Güçler”… Bence çok iyi çıkış yapmış bir dizi. “Leyla’yla Mecnun”u da severek izliyorum.

-Dökülen dizilerden biraz bahsedelim?

Bir dönem bir şey tutuyorsa, ertesi dönem, “Bu çok tuttu” deyip ona benzer beş tane dizi yapıyorlar. Bu doğru değil, yapılan benzeri tutmuş olmuyor, sadece gerçeğini yaşatmış oluyor. Bir anlamı olmuyor. Yenilikçi değiller. Senaryolar çok başarılı değil. Dönüp dolaşıp senaryoya geliyoruz; aslında iyi oyuncularımız var. Bu işin temeli de senaryo. Senaryoda tıkanıp kalıyoruz. ‘Süper Baba’ dediğimiz dizi ilk 13 bölüm reytingleri yüksek değildi. ‘Kurtlar Vadisi’ de öyle… Seyirciye biraz müsaade etmek lazım... Maalesef bizde diziler başlamadan kaldırılıyor.

-Sizin hiç diziniz kaldırıldı mı?

Benim başıma geldi bu olay. En övündüğüm şey hiçbir oynadığım dizinin yayından kaldırılmamış olmasıydı. En son Mehmet Erbil’le ‘Yıldızlar Savaşı’ diye bir şey yaptık. Dizi gün ikincisiydi. Dördüncü bölümde yayından kaldırıldı. Ve reytingle falan da sorun yoktu. Ondan sonra dizi çekmedim, o son oldu yani. O güne kadar oynadığım dizilerin hepsi günün birincisi, ikincisi olmuş hepsi çok izlenmiş işlerdi. Ne oluyor, o zaman sen diyorsun ki “Demek ki olabiliyormuş. Demek ki şöyleymiş”… İnsan strese giriyor. Ben de o dizim kaldırılınca strese girdim. Fobi oluştu bende… “Şimdi ben buna girerim, ya o dizi de kaldırılırsa? Bu sefer derler ki “Berna’nın oynadığı dizi tutmuyor”… Korku geldi bana… İtiraf ediyorum. Bir kere oldu, bir daha olursa benim arkamdan böyle derlerse diye çok korkuyorum.

-Bazı dizilerde saçma bulduğunuz sahneler oluyor mu?

Adamların hepsinin yaşı çok ilerde kadınların hepsi pürü taze… Ve bu olur, nasıl olur? “Aşk-ı Memnu’daki gibi olur. Zaten hikayede adam genç bir kadınla evlenmiştir, başına ne geldiyse bu yüzden gelmiştir. Bu amenna. Bunlar da 20 yıllık evli, liseye giden çocukları var. Kadın kaç yaşında? 32. Adam kaç yaşında? 60. Olmuyor. 

-Siz dengeli ve düzgün bir hanımsınız, nasıl büyütüldünüz?

Benim babam pilot, asker bir adamdır. Bu yüzden uçlarda olmak bizim çevremizce taktir görmez. Daha dikkat edeceksin kendine, kurallı olacaksın, düzgün davranacaksın. Bu şekilde yetiştim, buna alıştım.

-Kızınız nasıl, sizin gibi mi?

Benim çocuğum da çok dengeli ve düzgün bir çocuktur mesela. İnanılmaz çalışkandır. Okulunda öyle böyle değil ama çalışkanlığı. Parmakla gösterilen öğrencilerden biridir. İddialı çalışkandır. Çok terbiyelidir. Çok dikkatli konuşur büyükleriyle. Hiç onun abuk sabuk şeylerini bilmem. Son derece sakindir. Çok anormal kitap okur. Sürekli klasik müzik dinler. Bu çağın çocuğu değil o. Flüt çalar. Şimdi “Berlin’e gidip Berlin Flarmoni’yi izleyeceğim” diyor. Ada’ya televizyon izlettirmiyorum. Televizyon seyretme alışkanlığı olmayınca ihtiyaç hissetmiyor.

-Mozart yerine arabesk dinlese şaşırırdınız herhalde?

Ben Orhan Gencebay severim. Ama kendisi söylesin istiyorum. Onu anladım. Yani başkaları onun şarkılarını söyleyince olmuyor. Ben de klasik müzik falan dinleyen, caz dinleyen bir insanım. Ama Orhan Gencebay’ın özel olduğunu düşünüyorum. Çok sesli müzik yapan bir sanatçı… Şarkılarını ünlü isimler söyledi ama bence olmadı. Ben o şarkıları ondan dinlemeyi tercih ederim. Ki bende var CD’leri.

-Ada oyuncu olsun ister misiniz?

Hiç karışmam. Canı ne isterse onu yapar Ada. Çok isterse desteklerim.

-Ne olmak istiyor?

Müzikle kafayı bozmuş. Şu anda bütün hayatı Klasik müzik.

-Nasıl bir ev hanımısınız?

Evdeki her şeyle kendim ilgilenirim. Dekorasyon dahil; ama yardımcılarım var. Bayılırım market alışverişi yapmaya. Yemek yapıyor muyum? Düzenli olarak değil. Yardımcım var çok şükür. Ama evde kimseye ellettirmeyeceğim şeyler vardır; ‘Kuzu Kaji’yi kendim yaparım; Fas yemeğidir. Vişne reçelimi kimse elleyemez. Onlar bende…

-Vişne reçelini nasıl yapıyorsunuz?

Güneşte yapıyorum. Bodrum’da yapıyorum. Burada öyle bir güneş yok, varsa da binalardan gelmez güneş, Bodrum’da evimin önü açık olduğu için sabah güneş doğuyor, akşam oradan güneş batıyor. Hiç ocağa koymadan yapıyorum ve içine damla sakızı tarçın çubuğu koyuyorum. Bu kadarı yeter şimdilik…

-Genelde sanatçı evlilikleri yürümez diye bilinir. Ama sizin evliliğiniz maşallah gıptayla bakılan evliliklerden. Bunun bir formülü var mıdır?

Biz çok küçük yaştan itibaren beraberiz. 18 yaşında flört etmeye başladık. 26 yaşında evlendik, hiç ayrılmadık. Hani bir flört edersin ayrılırsın, sen onunla o başkasıyla olur hiç öyle bir şey olmadı bizde. Benim ilk flörtümdü. Ben onunla evlendim. 17 yaşımdan beri onu tanıyorum. Annelerimizin, biz onların karınlarındayken fotoğrafları var. Ailelerimiz de çok eski arkadaşlar. 26’a da evlendik, 32’de çocuk oldu. Bugün de hala beraberiz. 16 yıldır evliyiz. Çok büyük bir aşkla evlendik. Ortak zevklerimiz çok fazla var. İkimiz de çok seyahat etmeyi seviyoruz, ikimiz de çok sinemaya gitmeyi seviyoruz, ikimiz de çok yemek yemeyi seviyoruz.

-Sizin ünlü oluşunuz ilişkinizi etkiliyor mu?

Hayır etkilemiyor. Eşim beni iyi temsil ediyor. Çok doğru ve düzgündür. Bir kere ortalarda görünmez, hiç sevmez. Ama benim bir galam olsun, çok iyi ev sahipliği yapar. Çok sosyaldir. Çok ölçülü ve mesafeli bir insandır. O yüzden, onun yanımda olmasından her zaman mutluluk ve gurur duyarım. Eşim bir sanatçıyla evli olduğunun farkında değil. 18 yaşından beri beraber olunca, ben onun için  deniz kenarında tanıdığı bir kızım.  Beni öyle görüyor.

-Televizyondaki kadın programlarını nasıl buluyorsunuz?

O da kalmadı ki. Onun en doğru örneği Derya Baykal’dır. Kendi bildiği şeyi yapıyor. Akşam 7’ye kadar televizyon açmam. Bu yüzden kadın programlarını izlemiyorum. Ben neyi izliyorum biliyor musunuz? Çok kötü yapıyorlar. Futbol yorumcularının hepsini izlerim. Erman Toroğlu’ndan tutun da Ahmet Çakar’a kadar… Eşim bundan nefret ediyor. Bir gün boşanırsak bundan dolayı olacak. Ha ha ha… O yüzden ben bunu bırakmalıyım. Hakikaten çok kötü program yapıyorlar. Futbol programı yapıyorlar içinde, futbol yok kardeşim. Yani inan ki magazin programı seyrederim, çok daha şık ve kalitelidir. Spor programcıları magazinden daha beter, dedikodu programı yapıyorlar. O ne yapmış, öbürü ne demiş bana ne? Futbol bunun neresinde? Benim gibi futbolsever insanlar ben eminim ki orada futbolu görmek istiyor. Orada ne oluyor, pozisyonlar neler, bir şey yap yani. Bütün futbol yorumcularına kızıyorum. Bir Rıdvan’ınki daha iyi, gerisi berbat… Biraz da futbol konuşsunlar.

-Hangi takımı tutuyorsunuz?

Ben Fenerbahçeliyim. Ben 30 yaşına kadar futboldan nefret ederdim. 30 yaşından sonra futbolsever oldum. Eşime aşık olduğumda, “Futbol sevmeyen bir erkek ne şahane, ne kadar şanslıyım” diyordum. Şimdi geldiğimiz nokta eşim diyor ki “Hadi bir şeyler yapalım?” “Ama bugün maçımız var, yuh!”  diyorum. O da diyor ki “Seni mahkemeye versem hakim bile benden taraf olur”… Eminim Türkiye’de böyle bir kocası olsun isteyen yani futbol sevmeyen kocası olsun isteyen milyonlarca kadın vardır. Ve futbol seven karısı olsun isteyen milyonlarca erkek vardır. Biz gidip birbirimizi bulduk. Bu yüzden bayağı kavga ediyoruz. 

- Muhalif bir yapınızın olduğu doğru mu?

Bir taraf tutulunca ben öbür tarafı tutuyorum. Evet, muhalifim. Tutulan tarafın ne olduğu benim için önemli değil. Benim o fikirde olmam önemli değil. Çünkü orada ezilen bir kesim oluyor. Şimdi diyorlar ki, “Sen her şeye  muhalifsen zamanında üniversitelerde türban için söyleseydin yaa” Gene söylüyordum. Tabii ki üniversitelere genç kızlar türbanla da girebilmeliler diyordum. Ben insanın kafasına bakmam. Yüzüne bakarım. Dolayısıyla kafasına ne taktığı beni ilgilendirmiyor. Dolayısıyla yüzüne baktığımda iyi geliyorsa o insanla konuşuyorum. Yüzüne baktığımda iyi gelmiyorsa zaten istemiyorum açık kapalı fark etmiyor yani. Twitter’da çok fazla türbanlı takipçim var ve beni çok seviyorlar. Çünkü bunu hissediyorlar. Ama erkekler öyle değil. Sarışınsan mesela, mutlaka Kürtlere karşısındır böyle bir algı var. Saçımın rengiyle onun ne alakası var? Biz ayrıca  Erzurum’da Berhan Şimşek’le film çektik. Sen açıksan baban da subaysa sana hemen, ‘Türban karşıtı’ yaftası yapıştırıyorlar. İnsanlara böyle yakıştırma yapılmasına karşıyım. Mesela ben her Cumhuriyet Balosu’na çağırılmışımdır yıllarca. Hiçbirine gitmedim. Demirel zamanından beri hepsine çağırıldım ama gitmedim.

-Neden?

Belki yarın öbür gün giderim, fikrim değişir ama işin şov taraflarını sevmiyorum.

YORUM YAP
YORUMLAR