MUTFAK MAKASIYLA SAÇLARIMI KESİYORDUM

MERYEM UZERLİ'NİN OLAY AÇIKLAMALARI...

Türkiye’de geçirdiği iki yılın ardından, artık kendini çok daha iyi hissediyor. İstanbul’la, yemeklerle, dostlarla ve ‘aşk’la çevrili yeni hayatından çok mutlu. Türkçesini de o kadar ilerletti ki, InStyle’a verdiği röportajda bir çevirmen ya da arkadaştan destek almadan, kendi sözleriyle anlattı hayatını. İşte “Muhteşem Yüzyıl”ın Hürrem’i Meryem Uzerli’nin o röportajı...İki yıl gibi kısa sürede, girdiği her evde herkesin kalbini kazandı Meryem Uzerli. Kimileri onu çok beğeniyor; yarım Türkçesini sevimli buluyor, saçını onun kızıl tonuna boyuyor. Kimileri ise sürekli kilolarından söz ediyor, yeteneğini sorguluyor. Onunla ilgili her şeyi bildiğinizi düşünebilirsiniz ama yanılıyorsunuz. Çünkü bildikleriniz televizyonda izlediğiniz kadar, yani aslında sadece Hürrem’i tanıyorsunuz. Belki bir de Türk bir baba ve Alman bir annenin kızı olduğunu, dizi için Türkçe öğrenmeye başladığını biliyorsunuz... Ya da arada gazetelerde, sevgilisi Can Ateş’le yemeğe giderken çekilmiş fotoğraflarını görüyorsunuz.

Bunları bir kenara bırakacak olursak, Meryem Uzerli’yi en iyi anlatan sözcükler, rahat, sıcakkanlı, kendine güveni tam olur. Ayrıca harika bir mizah anlayışı var. Hani bir sonraki dizisi bir sit-com olsa da bu yanını gösterse diye geçiyor insanın içinden. Artık çok daha iyi Türkçe konuştuğu için kendini daha rahat ifade edebiliyor, bu sayede aklından geçenleri rahatça söylüyor, hatta espriler yapıyor.

Artık İstanbul’un yerlisi gibi yaşamaya başlayan Uzerli, şehre alıştıktan, bir çevre edindikten sonra rahatladığını söylüyor. Burada bir evi yok (Berlin’deki evi hâlâ duruyor), iki yıldır otelde yaşıyor. Ama bu bir zorunluluk değil, otelde rahat ettiğini ve o ortamı sevdiğini söylüyor.

 

 

  

ŞAPKA, GÖZLÜKLE ÇIKIYORUM KİMSE BENİ TANIMIYOR

Artık şehri tanıyor ve istediği zaman dışarı çıkmaktan, sevdiği semtlerde tek başına dolaşmaktan çekinmiyor. “Artık İstanbul’da sosyal bir hayatım var. Güzel restoranlara, sinemaya, operaya gidiyorum. Bu bana iyi geldi. Aksi halde insan ister istemez depresif oluyor. İnsan gibi yaşamazsan insan gibi hissetmiyorsun da. Bu sağlıklı bir şey değil” derken dizi tatildeyken neler yaptığını anlatmaya başlıyor:

“Set bittiği zaman ilk bir hafta İstanbul’da kalıp şehrin tadını çıkardım. Özel hayatımla ilgilendim. Sonra Berlin’e gidip arkadaşlarımla vakit geçirdim. Her yıl ablamla beraber İspanya’da tatil yaparız biz. Bu yıl da artık gelenekselleşen bu tatile çıktık, 10 gün. Sohbet ettik, denize girdik, eğlendik. Zaten tüm sene hem o, hem de ben çok çalıştığımız için bu buluşma çok keyifli oluyor. Sonra bir de İtalya seyahati yaptım.” Ardından ne zaman fırsat bulsa, uçak biletlerine bakmaya başladığını anlatıyor gülerek: “Yeni yerler görmek, yeni kültürlerle, insanlarla tanışmak benim çok ilgimi çekiyor. Hep yeni bir ilham arıyorum. Bu bir şehir ya da insan olabiliyor.”

Cihangir, Galata, Ortaköy, Bebek, Kadıköy, Bostancı en sevdiği semtler. Semtine göre sokaklarda rahatça dolaşabiliyor. “Bazen bir şapka, güneş gözlüğü, bir tişört, şort ve ayağımda flip flop’larla çıkıyorum dolaşmaya. Kimse beni fark etmiyor. Yavaş yavaş cesaret ediyorum dolaşmaya” diyor.

“KEŞKE MERYEM DE BİZİM GİBİ GÜZEL GİYİNSE”

Düzgün bacaklarını orta çıkaran jean şortu, salaş beyaz tişörtü ve ayağındaki Birkenstock terlikleriyle oldukça rahat görünen Uzerli’nin beline kadar uzanan kızıl saçları ve kıvılcımlar saçan lacivert gözleri ona ne giyerse giysin başka bir hava veriyor. “Kıyafetlerime aşırı önem vermiyorum ama dolabımda her tarza uygun bir şeyler var. Bol miktarda tişört, jean, özel ortamlar için elbiseler... En çok da minik şortlar... Nasıl hissedersem öyle giyiniyorum. Bazen insanlar bana bakıp, ‘Keşke Meryem bizim gibi güzel giyinse’ diye düşünüyor olabilirler. Ama bu benim ve o sabah nasıl uyanırsam öyle giyinirim. Mutlaka ‘Bu renk, şu renkle giyilir’, ‘Bununla şu iyi gider’ gibi şartlar ve kurallar koymuyorum. Sadece bu konuda değil, hayatımda da ne kendime ne de çevremdeki insanlara kural koyuyorum. Yoksa mutlu olamam” derken kendinden emin ve özgüvenli duruyor.

Rahatlık anlayışı ayakkabıda da devam ediyor: “İstanbul’a gelene kadar her mevsimde dört-beş ayakkabım olurdu. Buraya gelince o kadar güzel ayakkabılar görmeye başladım ki sayıları birazcık arttı. Günlük hayatımda spor ayakkabılar, Birkenstock gibi sağlıklı terlikler giymeyi tercih ediyorum. Topuklu ayakkabıları da İstanbul’a gelene kadar daha nadir giyerdim. Şimdi beğenmeye başladım.”

 

MUTFAK MAKASI SAÇLARIMA O KADAR DA İYİ GELMİYORMUŞ

Türkiye’ye gelene kadar hayatında hiç kuaföre gitmediğini duyunca şaşırmamak elde değil ama doğru. Hep mutfak makasıyla (yani tavuk makası) kendi saçlarını kendisi kesmiş güzel oyuncu. “Kimi zaman kısa kestim, kimi zaman perçem yaptım. Ama hep kendim yaptım. Türkiye’ye gelince kadınların normal olarak kuaföre gittiklerini gördüm. Ben de yaptırıyorum artık. Hoşuma gidiyor. Şimdi saçlarım çok daha sağlıklı. Meğer benim mutfak makası saçlarıma düşündüğüm kadar iyi gelmiyormuş!”

Pırıl pırıl cildi için (Arada sırada çıkan sivilcelerine ilgi göstermeyince daha çabuk kaybolduklarını düşünüyor), sadece sabah-akşam nemlendirici kullanan, haftada bir kez nem maskesi yapan Uzerli, makyaj konusuda da çok pratik. Renkli bir nemlendirici, göz altlarına aydınlatıcı, pudra, rimel ile makyajını hızlıca yapıyor. Gece çıkarken buna bir de eye-liner ekleniyor. “Setimin olmadığı bir günde beş dakikada makyajımı yapıp çıkarım. Bu süre gece çıkacaksam 10 dakika,” olur derken bir yandan da tatlı tatlı gülüyor. Bu konuda annesinden çok daha iyi olduğunu söylüyor Uzerli. Annesi hiç makyaj yapmazmış çünkü. “Yıllar içinde makyaj konusunda komik deneyimlerim oldu. Bir ara renkli rujlar ve allıklarla palyaço gibi görünüyormuşum. Fotoğraflara bakınca daha iyi anlıyorum,” derken sadeliğin en iyisi olduğu fikrine 30’larına gelmeden ulaşmış bile.

 

BELGESEL HASTASIYIM

Bu arada ilk kez bir söyleşide çevirmen ya da bir arkadaştan yardım almadan, kendini zorlanmadan anlattığını gururla söylüyor Meryem Uzerli. Arada takılmalar, kelime hatırlayamamalar oluyor ama kendi deyimiyle, “Hürrem’le birlikte Türkçe öğreniyor”. Daha çok psikolojik konularda kitaplar okumayı sevdiği için Türkçe kitap okuyamıyor. Çünkü henüz Türkçe’nin en basit haline hakim. O yüzden kitaplar söz konusu olduğunda ana dili Almanca’ya gidiyor eli.

Oyunculuk okulunun ardından iki yıl açık öğretimle psikoloji eğitimi alan Uzerli, bu alanda araştırmaya, okumaya da çok meraklı. Sürekli kendini geliştirme derdinde. Bir de ciddi bir belgesel hastalığı var. “Her konuda belgesel izleyebilirim. O farklı dünyanın içine girmek çok hoşuma gidiyor. Bana gerçekten ilham veriyor. Ayrıca biyografileri de severim. Romy Schneider, Napolyon gibi insanların hayatları ilgimi çekiyor. Romanlar pek ilgimi çekmiyor” derken şu anda elinde “Prisoner of Ourselves” kitabı olduğunu söylüyor.

Kendini anlatırken de başka bir şey hakkında konuşurken de öyle mimikler yapıyor ki, sanki bir komedyenle konuştuğunuz hissine kapılıyorsunuz. Peki o kendini komik buluyor mu? “Arada bana komik olduğumu söylüyorlar. Ya da anlattıklarıma gülüyorlar. Ama kendime nasıl komiğim diyeyim ki?” derken bile çok komik duruyor.

 

AKŞAM 6’DA DOLMA SARMAYA BAŞLADIM, GECE 1’DE BİTTİ

Uzerli, sabah kalkınca bir bardak kahve içip tüm gün hiçbir şey yemeyen kadınlardan değil: “Sabahları çok aç uyanırım ve hemen kahvaltı etmek isterim. Benim için kahvaltı çok önemli. Hayatımda belki sadece bir kez kahve içtim, o da bir yudumdur. Sağlam bir kahvaltı yaparım. Yediklerime dikkat ediyorum. Gün içinde özellikle balık yemeğe dikkat ediyorum. Akşam da genelde çok yorgun olduğum için dışarıdan yemek söylemek ya da dışarıda bir şeyler yemek çok daha kolay geliyor. Ama Berlin’deki evimde harika biber dolması yaparım. Bir köfteci kadar iyidir köftelerim. İnanmıyor musunuz? Almanya’da herkese köfte yapmışımdır. İçine çok özel baharatlar koyduğum için herkes bağımlısı oldu. Annem Alman olabilir ama bize Türk yemekleri yapardı. O biraz gösterdi bana. Bir kez de yaprak dolması yaptım. Ama sadece bir kere. Akşam 6’da başladım, gece 1’e kadar sardım. O kadar sıkıldım ki, sardıklarımı pişirip yedim ve bir daha yapmayacağıma kendime söz verdim!”

 

BİR ERKEĞİN İLGİMİ ÇEKEBİLMESİ İÇİN ÇOK FARKLI BİR KİŞİLİĞİ OLMALI 

Bu eğlenceli, girdiği ortamda tüm bakışları üzerine toplayan kadının hayatında aşkın da yeri büyük. Ama hiç de kolay aşık olan biri değil: “Bir erkeğin benim ilgimi çekene kadar büyük efor sarf etmesi gerekiyor. Çok seçici bir insanım. Herkesle iyi anlaşıyor, eğleniyor gibi görünebilirim ama bir insan bana kolayca gerçekten yakın olamaz. Buna pek izin vermem. Hayatıma herkesi sokmam. Bana yakın insan sayısı çok azdır. Bu genel hayatımda böyle. Bir erkek için ise bu çok daha zor. İş hayatımda ve özel hayatımda pek çok erkekle karşılaşıyorum, tanışıyorum. Bir erkeğin ilgimi çekebilmesi için çok farklı bir kişiliği olması lazım. Karakteristik olarak ilginç yanları olmalı ki benim ilgimi çeksin. Ayrı bir ruhu olduğunu hissetmem lazım.”

Yüzü güldüğüne göre Can Ateş’le ilişkisinde aradıklarını bulmuş olmalı. “Her şey yolunda... Gerçek sevgiyi bulmak zor ve onu bulan insanların gerçekten çok şanslı olduğunu düşünüyorum” derken pek çok şey hakkında ipucu vermiş oluyor.

 

İyi ki evet demişim

1- İstediğim gibi yaşamaya: Ben hayatı istediğim gibi yaşamak istiyorum ve böyle mutlu oluyorum.

2- İçimden gelenleri yapmaya: Olduğum gibi görünen, kendim gibi olan biri olmaya ‘evet’ diyebildiğim için mutlu hissediyorum. Duygularımı, korkularımı ortaya koymaktan korkmuyorum çünkü.

3- Sütlaç ve cezeryeye: Eğer önüme sütlaç ya da cezerye koyarsanız, sizi reddetmem mümkün değil. Cezeryeyle Türkiye’de tanıştım. O kadar çok yiyordum ki...  Bir gün bunu Halit’e (Ergenç) anlattım. Bana, “100 gr cezerye yemek, 60 dilim ekmek yemek gibi” dedi, o günden beri cezerye yemeyi azalttım. Ama görünce dayanamıyorum.

4- Türkiye’ye taşınmaya: Bir gün içinde bavulları toplayıp Türkiye’ye taşınmaya ‘evet’ dediğim için ne kadar iyi yapmışım. Türkiye’ye ‘evet’ diyerek, kanımın yarısına da ‘evet’ demiş oldum.

 

TATİL BOYUNCA ANI YAŞADIM

Meryem Uzerli’nin yoğun çekim programı, bu kış da hayatının büyük bölümünü ele geçirecek. Uzerli’nin bu maraton için en önemli hazırlığı, tüm tatilinde mümkün olduğu kadar Hürrem’den uzaklaşmak. Hatta Hürrem hakkında hiç konuşmamak: “Çevremdekiler bunu iyi bildikleri için bana hiç diziden ve Hürrem’den söz etmediler. Tamamen Meryem oldum. Kafamı rahatlatmak için ilk adım bu. Canlandırdığın karakterden uzaklaşınca mental olarak da rahatlıyorsun. İkinci aşamada, zaten 10 ay sürekli bir plan içinde yaşadığım için plan yapmadım ve anı yaşamaya özen gösterdim.”

YORUM YAP
YORUMLAR