HALİL ERGÜN SADECE ŞEBNEM ÖZCAN'A KONUŞTU: AKPYE OY VERDİĞİM İÇİN GÖZLERİ DÖNMÜŞ, ATEŞ PÜSKÜRÜYORLAR!

MEDYANIN PEŞİNDEN KOŞTUĞU HALİL ERGÜN İÇİNİ ŞEBNEM ÖZCAN'A DÖKTÜ: AKP'YE OY VERDİĞİMİ SÖYLEMESEYDİM KENDİMİ NAMERT HİSSEDERDİM.

RÖPORTAJ: ŞEBNEM ÖZCAN

GİRİŞ:


O, yaklaşık 100 film ve dizide başrol oynamış, tiyatro sahnesinde yüzlerce eserde rol almış yarım asırlık bir sanatçı. 5 yıl üst üste reyting rekorları kıran ‘Yaprak Dökümü’nden sonra oynadığı dizi tutmadı. Şimdi evinde dinleniyor. Ancak, geçtiğimiz Pazar akşamı katıldığı bir televizyon programındaki sözleri nedeniyle bir anda Türkiye’nin en çok isminden söz ettiği oyuncu haline geliverdi.  Yıllar önce, bir kez SHP’den bir kez de CHP’den Beyoğlu Belediye başkanlığına aday olan, herkesin ‘solcu’ olarak bildiği Halil Ergün, ekranda, son seçimde AKP’ye oy verdiğini açıklayınca adeta yer yerinden oynadı. Ve Halil Ergün yalnız BUGÜN’e röportaj verdi… Ünlü sanatçıyla, sadece AKP’yi değil, Yaprak Dökümü sonrasını, mesleğini ve hayatı da konuştuk. Şebnem Özcan…

- Ekranda AK Parti’ye oy verdiğinizi açıkladınız ve bu çok büyük ilgi çekti. Onu konuşacağız ama öncelikle sormak istiyorum, sizi dizilerde göremiyoruz, bir küslük mü var?

Biraz yorgun olduğum kesin. Bir de öneri gelmeyince ne yapacaksın? Birkaç tane teklif geldi ama beni maddi, manevi rahatlatacak teklifler değildi. Bana ‘Evet’ dedirtecek bir öneri gelmedi. Çok da beklediğimi söyleyemem. 11 yıl nefes almadan çalıştım dizilerde. Yorgunum. Biraz ara vermekte fayda var. İnsanlar bıkmış da olabilirler benden canım. Yine şu da olabilir, “çok yüksek para alıyor” deniliyor benim için. Prodüktörler, bu adam çok para isteyecek teklif götürmeyelim de diyebilirler yani. Ama genel olarak bir küslük var. Biraz kendime yatırım yapmayı düşünüyorum. Biraz kendi kendime kalayım.

ARKADAŞIMIN İLGİNÇ ESPİRİSİ!

-Küskünlüğünüz neden?


Tam adını koyamadım ama. Şöyle bir şey oldu; insan, toplumsal, siyasal, kültürel alanda değişip gelişen bir varlıktır. Hatta sanatsal yaklaşımlarda bile… Bunlar çok speküle edildi. “Ne diyorsun, ne demek istiyorsun?” diye sorulmuyor. Söylediği laflar, sadece bir insanı yok etmek, bir insanı aşağıya çekmek için kullanılıyor. Yine aldığım ücretler mesele yapıldı. ‘Yaprak Dökümü’nden sonra akıl almaz bir şekilde yalnız kaldığımı hissettim. Etrafım boşaldı birdenbire. Ben 35 senemi sinemaya vermiş biriyim, ancak çok tutan bir dizinin oyuncusu olarak sanki cezalandırılmak istendim. Hatta bir arkadaşımın yakasına bir yaprak düşmüş, “düş yakamızdan Halil, düş yakamızdan” diye espri yaptım diyor. Bu anlatıyor her şeyi…

DÜŞMANLARA MALZEME VERDİK

-Son diziniz ‘Gün Akşam Oldu’ reytinglerde 25’inci olunca yayından kaldırıldı. Ne hissettiniz?

İnsanlar işsiz kalıyor, genel olarak buna bir tepkim var. İnsanlar toplanıyor, set önü set arkası, oyuncular prodüktörü dahil buna, herkes umutlanıyor. İş kaldırılınca herkes perişan oluyor. İlk önce onların adına çok üzüldüm. Sonra da kendi adıma çok düşündüm. Ele güne karşı, “Düşmanlar eyvah bunu bekliyorlardı” dedim. “Düşmanlara malzeme verdik” dedim. Daha hikaye başlamadı. Bana 13 bölümün parasını peşin verdiler. Benim de aklıma gelmedi diziyi kaldıracakları. Çünkü iyi bir hikayeydi. Orada oynayan bir sürü oyuncu başka dizilerde oynuyorlar şimdi. İyi bir kadro kurulmadı diye de bir şey söyleyemezsiniz. 3’üncü bölümü seyrettim, prodüktör Faruk Turgut’la konuştum dedim ki, “Ya Faruk seyrettim bu kadar olur bir dizi. Hoş hoş… “ “Ben de aynı fikirdeyim” dedi. 5 bölümden sonra dizi yayından kaldırıldı.

BEN AMELE DEĞİLİM, AKTÖRÜM 

-Dizinizin bittiğini size kim haber verdi?

Dizinin kaldırıldığını kimseden duymadım biliyor musun. Bana ne prodüktör bunu söyledi, ne kanal söyledi. Bir tane sekreter arayıpta, taaa parayı isteyinceye kadar haberim olmadı. Küskünlük olmaz mı? İçime atıyorum bütün bunları. Cazgır değilim hesap sorma noktasında. Bir de asaletim el vermiyor buna. Ama bunu yapmadığınız zaman tepenize çıkıyorlar. Her dakika kalbinizi kırıyorlar. O biraz küstürdü beni. Bir de üstüne üstük bu tür spekülasyonlar olunca… Parayı istediler, verdik parayı. Telefonda konuştum, “Ben sana şu kadar gönderiyorum” dedim. “Teşekkür ederim” dedi. İki bölümün parasını vermedim. Çünkü beni kaldırımdan bulmadılar. Kaldırımdan, günlük amele olarak alınmadık oraya. Ben aktörüm. Benim bir konumum var. Bana kaç tane teklif vardı, hepsine “Hayır” dedim.

-Yapımcıdan peşin aldığınız paradan, yayınlanan bölümlerin bedelini ve fazladan iki bölümün parasını tuttunuz, diğerini ödediniz. Hiç para yollamamayı düşündünüz mü peki?

Parayı vermeyebilirdim mahkemelerde uğraşırdı. Öyle bir şeyi düşünmedim bile. Oturup bu konuşulur değil mi? Sen beni yatlarına katlarına çağırıyorsun; bu mesele için de oturulup konuşulur. Beni bir sekreter kız arıyor, “Parayı ne zaman vereceksiniz Halil Bey” diyor. Ben de “Ne parası? Ben seninle para konuştum mu niye prodüktör beni aramıyor. Para konuşurken, anlaşma yaparken ben sizinle muhatap olmadım ki? O beni niye aramıyor” dedim. 40 yıllık dostluklar var, Faruk Turgut ilk filmini yönetmenliğini benimle yapmış arkadaş, bir de aile dostuyuz yani sen şimdi bunu nasıl yapıyorsun böyle?”
Çok sinirlendim o zaman. Ben oyunculuğa yeni başlayan biri değilim. 40 yıllık Halil Ergün’üm ayıp değil mi? 400 milyar parayı verdim eline. Geriye 2 bölüm parası kalmıştı. “Peki ağabey teşekkür ederim” dedi. Arkadan 2-3 ay geçti. Bir avukat yine telefon etti, “İkinci para ne zaman verilecek” diyor. “Ne parası?” dedim. “Ayıp dedim” ya. “Kapat, o prodüktör niye benimle muhatap olmuyor ya.” Ben o dizi için iki ay ön hazırlık yaptım. Senaryo çalıştım, toplantılara gittim geldim iki ay. O iki bölüm parasını o çalışma günlerinin bedeli olarak vermedim. O günlerin karşılığı ne olacak?

ADIMA BAHİS DÜZENLENMİŞ 

-Artık, yapımcıyla oyuncu arasında sağlam bir mukavele yapılması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Tabii… En yakınlarımdan biri bana bunu yapıyorsa, daha dikkatli olmam gerek. Bundan sonra prodüktörle de muhatap olmam, araya avukatımı koyarım. Bana telefonlar geliyor, setlerde Halil Ergün parayı verir vermez bahsi yapıyorlarmış. Herkesin gözü benim aldığım para da kaldı. Yıllarca biz beş kuruşsuz dolaştık ortalıklarda. Üç kuruş kazandık diye milletin gözüne battık. Onun içinde küskünüm tabii…

-Bu camiadan dost çıkıyor mu?

Benim çok güzel dostluklarım oldu, çok güzel yaşadım. Ama ikinci günde sattıklarını görünce çok üzüldüm. Neler demişler benim hakkımda. AKP’ye ‘Evet’ dedim. Kendim çok şahsi bir iradeyle gidip ‘Evet’ dedim Anayasa Referandumu’nda. Bunu söyledim diye yıllarca birlikte olduğum arkadaşlar kıyametler kopardı. İsmini vermeyeceğim çok değerli arkadaşlarım. “Halil bunu neden yapıyor? Bu işten bir kazancı var çünkü” dediler. “Bunun vergi borcu var” diyenler de oldu. Aslolan şuydu, “Halil bunu neden yaptı, bir konuşsak. Neden evet diyor bir tartışsak iyi olur” demiyor. O zaman seni sadece malzeme olarak görmüş. Dostluk değilmiş o zaman. Seçimde AKP’ye oy verdiğim için twitter’da bana ateş püskürüyorlar, “Yaaa tosunum sana şimdi iş gelir. TRT’ye başrol oynarsın” diyorlar. Ayıp değil mi ya, bu nasıl bir gözü dönmüşlüktür, bu nasıl bir kara yürektir. Bütün bunlardan sonra lanet olsun ya diyorsun.

BAŞBAKAN'I SAHİCİ BULUYORUM 

-Ekranda, AK partiye oy verdiğinizi niye söylediniz, neden buna ihtiyaç duydunuz?

O katıldığım programdaki konu, taraf ve taraftarlık meselesiydi. Onu konuştuk, tabii Türkiye’nin aktüalitesine bağlı olarak. Taraftarlık duygusallık içerir, amigo kültürünü besler. Ama taraf olmak ilke gerektiren bir şeydir. İlkeli olmak zor bir şeydir. Çünkü taraftarlık aynı zamanda örgütlü büyük yalanların da goygoyculuğunu yapar. İster soldan ister sağdan, ister Kürt’ten ister Türk’ten büyük yalanlar var, örgütlü yalanlar. Bunların içinde hakikati bulmak için eleştirel olmak lazım. Ama amigoluk eleştirel olmaz. Mutlak evet mutlak hayırdır. Bunu konuştum. Benim tarafım var, zulme zorbalığa karşı, ötekileri yok sayanlara karşı tepkim var. Bunların doğrultusunda taraf olurum ben. Tabii ki dünya görüşüm var hayatı açıklamada. Ama dünya görüşümün olması demek benim dışımda düşünenlerin de hayat hakları yoktur anlamına gelmez. Ya da onlar için bu ülke yoktur anlamına gelmez. Bunu söylemeye çalıştım. AK Parti’yle ilgili düşüncelerimi söyledim. Başbakan’ın ‘Muhteşem Yüzyıl’a yaklaşımına ciddi eleştiri getirdim. Başbakan benim sevdiğim bir adamdır. Çünkü onu sahici buluyorum. Kasımpaşalı veya şu veya bu; onu eleştirmiyorum anlamına gelmez. Ama hiç bir şekilde AKP’ye karşı sert tavrım olmadı. Her şeye karşı olmak, muhalefet demek her adımı reddetmek anlamına gelmez. Bunu artık öğrenmeliyiz, çünkü yaşamayı ertelememek lazım. Ortak dille, ortak elle ortak emekle bir şey yapılması gerekir, Anayasa meselesi gibi. İşte paşaları yargılıyorsun ama onların kurduğu faşizan bir anayasanın gölgesinde oluşturulmuş seçim ve partiler yasasıyla muhalefet ediyorsunuz, milletvekili oluyorsunuz. Ne menem bir ilişkidir bu? Bu ne lahana turşusu? Bir yurttaş olarak bunu açıkça söylüyorum. Katıldığım o programın sonuna doğru film yönetmeni arkadaşımız Kutlu Ataman, “Ben AK Parti’ye oy verdim” deyince ben de düşündüm. O öyle söyleyince, “Ben de AK partiye oyumu verdim” lafını söylemem gerektiğini düşündüm birden. “Bende verdim” demeseydim, kendimi affetmezdim. Kendimi namuslu hissetmezdim. Kendimi korkak ve namert hissedebilirdim bunu söylememekle. Birden muhasebe yaptım ve söyledim. Çünkü verdim oyumu. Koktuğumdan sakladığımdan dolayı da değil, unutmuşum ben onu geçmiş 2 sene evvel bir şey.

BANA 'TOSUNCUK' DİYORLAR

-Bu lafın üzerine çevrenizden gelen tepkiler sürüyor mu?

Evet, her türlü saldırı var. “Tosuncuk, tosun gibi olmuş, şişmanlamış. Artık TRT’den bir başrol kapar” ‘Yağcı adam’, ‘Dönek’ diyorlar. Ayıptır, bir kere bunu düşünebiliyorsan sizden korkulur. İşte onun için siz taraftarsınız, duygusalsınız, büyük yalanın esirisiniz. Siz kullanılan malzeme olursunuz o zaman sadece. Haklı haksız ben bunu söylerim. 50 yıllık aktörlük hayatımın tarifini sen mi tayin edeceksin?  Ben sizlerle yan yana olduğum için mi sinemalar ya da televizyonlar bana film yaptırmışlar? Böyle mantık olur mu? Utanmadan insanlar bunları yazıyorlar hakkımda. Oyumu AKP’ye verdim çünkü bana sunduğu taahhütleri var ve onlar benim yıllarca susuzluğumu çektiğim meseleleri anlatıyor. Zaten, bu insanlara hükümet verilmez lafına kızgındım. Senin kadar onlar da, örtülüler de o hakka sahipler. Sana oy verince onlar iyi oluyor da onlara verince bu halk karnını kaşıyan mı oluyor? Kaldı ki ben 28 Şubat’ta da kendimi Taksim’de zincirlemeyi düşündüm. Çok isyan ettim. Çünkü ben 12 Eylül’lerin 12 Mart’ların işkence hanelerinden geliyorum. Bunu ilan etseydim şimdiye kadar. Kimsenin konuşmaya hakkı yok. Kimseden korkum falan da yok. O seçim günü sabah kalktım ve kimseye oy vermemeye kararlıydım. Sonra fark ettim ki mahalle baskısı söz konusu… Alışkanlık, sağcılara oy verilmez, onlar olur mu yani diyalog yoksunluğundan geliyoruz. Ağır karışıklıklardan, ağır bölünmelerden, ağır yok saymalardan geliyoruz; bunların kaldırılması lazım. Toplumun sıçraması lazım, toplumun geleceğinden hiç korkmuyorum; bu halka çok inanıyorum. Seçim sabahı, “Ayıp değil mi sana Halil?” dedim kendi kendime. “Niye AK partiye oy vermiyorsun, ‘Ne derler’ den mi çekiniyorsun?” Bu beni tahrik etti. Ben biraz feodal adamım. Kasabalıyım. İlke olarak da doğru değildi. İnanıyorsan, git oy ver sen niye oy vermiyorsun? Gittim verdim oyumu AKP’ye… Bunu dedim diye ortalık yıkıldı.

HALKIN OYLARIYLA GELENE İKTİDAR VERMEMEYE TEPKİM VARDI 

-AK Parti’nin uygulamalarından en beğendikleriniz hangileri? Hangi beklentilerinizi karşıladı?

Birincisi şuydu, demokrasilerde bir halkın oylarıyla gelen insanlara iktidar vermemek gibi bir meseleye tepkim vardı. Zaten orada onlardan yana oldum. Cumhurbaşkanı seçiminde eğer cumhurbaşkanlığını kazanabiliyorlarsa, yok yasalara nazaran onlara vermemek, vesayet rejimi noktasında orada bir tepkim var. Orada beraberdik. Avrupa Birliği meselesinde çok samimi açılımlar yaptılar. Çingenelerden tutunuz Alevilere , Kürtlerden tutunuz Ermeniler meselesine kadar Türkiye’de kangren olmuş ve çok derinlerde çözülmesi gereken meseleler konusunda unutulmaz konuşmalar yaptı sayın Başbakan. Çingeneler konusunda bir konuşma yaptı, müthiş heyecanlandım çünkü çok güzeldi. Geçen gün Obama konuştu, o kadar etkilendim ki ağladım hıçkıra hıçkıra. Dedim ki “Benim ülkemde ne zaman yöneticiler böyle konuşacaklarda bizi uçuracaklar.”… Ertesi sabah Ertuğrul Özkök aynı benim dediğimi yazmış. Açtım ona teşekkür ettim. Belediyeciliği çok iyi becerdiler. Demokrasi konusunda çok şey yaptılar. İnkar etmeyiniz lütfen bu ülkede yasak ve tabu olan şeyler konuşuluyor. Bunları göz ardı edebilir miyim?

BAŞKANLIK SİSTEMİNİN DOĞRU YANI VAR

-Başbakanımızı seviyor musunuz?

Başbakanımı sevimli bulurum.

-Başkanlık sistemine geçilmesi hakkında konuşuluyor, bu konuda sizin düşünceniz nedir?

Genel olarak Başkanlık sisteminin doğru bir yanı var. Parlamenter sultayı engelleme durumu var. Parlamentonun gerçek işlevi konusunda sanki işlevi yerine getirebilir.

-İlerde politikaya atılmayı düşünür müsünüz?

Geçti artık. Yapmam. Ben zaten politikacı olmayı falan düşünmedim ki. O belediye başkanlığı adaylıkları yerel yönetimdi ve Beyoğlu olduğu için o günlerde SHP’yi çok sıcak bulmuştum. SHP’de çok önemli şeyler olacaktı. SHP’yi bir kültür kapattı. CHP’den de girdim. Orada olmak bir rövanş gibiydi.

-Bu politik denemelerden dolayı hayal kırıklığına uğradınız mı?

Hiç pişman değilim hiçbir şeyden. O günkü şartlar bana onu yaptırdı niye pişman olacağım? Şahsi bakarsan parti dördüncü oldu, ben ikinci yaptım.

-AK partiden teklif gelse kabul eder misiniz?

Geçen dönem olsa düşünebilirdim. Diyorlar ya, “Takiye yaptılar. Bak şimdi ne oldu? Şimdi böyle yapıyorsunuz?” Evet, oy verdim. Ben beklentilerime oy verdim. Yarın yine çıksınlar, kim beni beklentiler konusunda ikna ederse ona oy veririm.

SOKAKTA SEVGİ HALESİ GİBİ DOLAŞIYORUM 

-“Keşke kasabadan çıkmasaydım. Keşke oyuncu olmasaydım” dediğiniz zamanlar oluyor mu?

Onu dediğim anlar oluyor. Bu seçtiğim hayat bana çok şeyler yaşattı. Yani tiyatro yıllarım, sinemanın bana sundukları, bu halkın bana sundukları, ben sokakta sevgi halesi olarak dolaşıyorum. İnsanların gözleri parlıyor. Biz Allah’ın şanslı kullarıyız. Dizi yaptım çok para kazandım. Birilerine göre de çok komik paralar… Ama 700 -1000 lira aylıkla geçinen milyonlarca insanın olduğu bir ülkede benim gibi oyuncuların aldığı para çok yüksektir. Bunun değerini bilmek lazım. Ama öbür tarafta zenginlerin hayatına baktığın zaman da oyuncunun aldığı para çok komik kalıyor. Şimdi evlerim var, aktör olarak hayatımı devam ettirecek belli standartta bir imkan elde ettim. Kimseye muhtaç olmadan ölünceye kadar aktör kalacak şartları bana verdi bu piyasa. Bunu inkar edemem, bunu söylemezsem ahlaklı olmam. İrfan Tözüm beni ikna etmeseydi dizileri yapamayacaktım. Yapmıyordum, çünkü çok havalıydım. Dedi ki “Yavv bir dene, olmazsa seni öldürürüz” dediler. ‘Yaprak Dökümü’nün beş yıl sürmesi, bize getirdiği avantajı görmemezlik edemem. Benim çoluğum çocuğum yok. Hayatım çok mu parlaktı? Ailem olmasaydı aktör kalamazdım. Sığındığım bir çiftlik bir ailem vardı, onlara sığındım. ‘Yaprak Dökümü’nün yapımcısı Kerem Çatay’a teşekkür ettim. Ben ‘Ali Rıza Bey’i önce oynamak istemedim. Beni ikna ettiler. Kerem’e “İyi ki beni ikna ettiniz” dedim.

GENÇ OYUNCULAR ÇOK ŞANSLI

-Televizyon dizilerini izliyor musunuz?

Bu sene çok izlemiyorum. Ama baktıklarım var. ‘Muhteşem Yüzyıl’ı izliyorum. Çocuklar çok iyi oynuyorlar, Okan Yalabık iyi, Halit Ergenç iyi, kızlar iyi… Kostümler var. Denk gelince seyrediyorum. ‘Kayıp Şehir’i seyrediyorum.

-Setlerde kötü şartlar nedeniyle sağlığınızı kaybettiğiniz oldu mu?

Tabii oldu. Diz kapaklarım düşmelerden, kalkmalardan dolayı sakatlandı. Yürüyemedim, hareketsiz kaldım ve kilo aldım. ‘Yaprak Dökümü’nde rol icabı çok düştüm. Ama kötü şartlar meselesi zamanla ilgili. Sinemada biz alışkınız. Bir tek şunu söyleyeyim, genç oyuncular masallarda yaşıyorlar. Kostüm şefi iki tane kostüm yardımcısı, makyöz iki tane makyöz yardımcısı, berber iki berber yardımcısı, özel arabalar eve gidip geliyor. Ben onu hiç kullanmadım kendi arabamla gidip geldim. Kostümleri beğenmezler, yemekler rejimde olanlar için özel yemekler gelir. Biz bunların hiçbirini görmedik. Ben ‘Uzlaşma’ adlı filmde Abdi İpekçi’yi bir tane gri pantolon bir ceketle çektim. İstanbul’un en şık giyenen erkeklerinden biriymiş o. Trençkotun birini Kadir İnanır vermişti, birini de ben satın almıştım. Makyajı kendimiz yaptık. Şartların rezilliği o zamandı. Şimdi öyle bir şey yok. Hiç kusura bakmasınlar.

-Oyuncu olmasaydınız ne olmak isterdiniz?

Arkeolog olmak isterdim. Bundan 3-4 sene evvel üniversite imtihanlarına girdim 3 puanla kaybettim, arkeolojiye girecektim. İçimde kalan uhde arkeolog olmak…


YORUM YAP
YORUMLAR