CÜNEYT ARKIN ŞEBNEM ÖZCAN'A ANLATTI: OĞLUM SETTEN GELİNCE AYAĞIMI ÖPTÜ

YEŞİLÇAM'IN EFSANE OYUNCUSU CÜNEYT ARKIN, FOX'TA YAYINLANAN HAREM DİZİSİNDE OYNAYAN OĞLU MURAT ARKIN'IN, SET ŞARTLARININ ZORLUĞUNU GÖRÜNCE ÇOK ŞAŞIRDIĞINI SÖYLEDİ.

GİRİŞ:
O Türk Sineması’nın en önemli aktörlerinden biri… Sadece oyuncu değil, aynı zamanda dövüş sanatı ustası olan Cüneyt Arkın, Sinema’yı asıl mesleği olan doktorluğa tercih edecek kadar aktörlüğe sevdalı bir insan. Onun bayrağını şimdi, FOX’da yayınlanan ‘Harem’ dizisinde rol alan oğlu Murat Arkın taşıyor. Yarım asırda tam 300 filmde baş rol oynayan 75 yaşındaki aktörle, mesleğini, genç oyuncuları, dizileri ve hayatı konuştuk. Şebnem Özcan…

-Cüneyt Arkın yıllardır televizyon dizilerinden uzakta. Hiçbir dizide oynamıyorsunuz neden?
‘Nayır’ hiçbir şeyi elimin tersiyle itmem. Orada bir emek vardır. Fakat bayağı da teklifler geliyor ama ben biraz seçiyorum artık.
-Nelere dikkat ediyorsunuz?
Şimdi benim oğlan ‘Harem’ adlı dizide oynuyor. Görüyorum da, tabii biz onun çektiğinden daha fazlasını çekiyorduk. Fakat bizim, sette çok güzel bir arkadaşlığımız vardı. Sabahlamak, saatlerce beklemek bize koymazdı. Bir Erol Taş’la sohbete bir başlasan, bir Kadir Savun’la Hüseyin Peyda bir başlasalar birbirlerine takılmaya tadına doyulmazdı. Yahu oğlum akşam sete gidiyor, sabaha karşı eve geliyor. Ben de diyorum ki “Bir ailede bir tane artist yeter”... Oğlum ilk gün sete gitti, geri döndü, “Babacığım gel ayağının altını öpeceğim” dedi ve ayağımın altını öptü. Ben de “Çeksin eşşoğlueşşek” diyorum. Biz setlerde çok çektik, biraz da gençler çeksin.
SETLERDE ÇALIŞMAK OĞLUMA İYİ GELDİ
-Oğlunuzu destekliyor musunuz?

Ne destekliyorum ne de desteklemiyorum. Londra’da bir İngiliz şirketinde çalışıyor. İngilizlerin Türkler’e olan düşmanlıklarını biliyoruz. Bölüm başkanlığına kadar geldi. Görüyordum, sabah oturuyor bilgisayarın başına, yanında bir şey söylüyoruz duymuyor. Hayattan öylesine kopuyor ki bütün insanlığı, duygusallığı, aşkı, sevdası o bilgisayarın önünde. Eskiden köleler çalıştırılmış. Ama onlar  tarlada çalışıyor; güneş var, toprak var, su var herşeye rağmen özgür. O kaostan kurtuldu. Setlerde çalışmak bu bakımdan oğluma iyi geldi.
-Televizyon sektöründe yaşlı oyunculara iş veriliyor mu, yaşlı oyuncudan neden başrol oyuncusu çıkmıyor?
Canım şimdi bir senaryoda kaç karakter varsa ona göre seçim yapılıyor. Yaşlı varsa senaryoda yaşlı da seçiliyor. Ama aslında şu soruyu sormak lazım, niye Yeşilçam’dan seçilmiyor oyuncular? Mesele o.
EROL TAŞ GİBİLER BU DÜNYAYA GELMEZ
-!!!

Çok şey öğreniyorlar da ondan... Tabii ya. Fikret Hakan’ın dizi setine gitmiştim orada konuştum da gerçekten çok şeyler öğrenmişler Fikret Hakan’dan. İş disiplini, işe saygı, paylaşma, sette ilişki bunlar çok önemli. Erol Taş’ın bacağını kestiler biliyorsunuz. Sağolsun İsmail Güneş ona bir rol verdi. Valizi elinde, bir elinde bastonu bayram çocukları gibi sevinçle sete geldi. Set işçileri bavulunu almak istedi, vermedi. Işık yapılırken ayakta durup bekledi. Bir Erol Taş ve gibileri bir daha bu dünyaya gelmez.
-Siz tıp fakültesinde okudunuz, konservatuarlı değilsiniz. Oyunculukta kendinizi nasıl yetiştirdiniz?Oyunculuğunuzu geliştirmek için neler yaptınız?
Medrano Sirki’nde bir seneden fazla çalıştım. Onların suaresi12:00’de bitiyor ben de o saatte sirke geliyordum. İki tane hocam vardı, beni mecera arayan biri olarak görüyorlardı. Havlularını, çantalarını taşıyordum. Karşılığında beni çalıştırıyorlardı. Ata binmeyi, zıplamayı, parende atmayı orada öğrendim. Bir gün Taksim’de afişimi görüyorlar. “Aaaa bu çocuk artistmiş” diyorlar. Sonra onlar benim havlumu, çantamı taşımaya başladılar. Sonra, Kazak Sirki’nde bir yıla yakın çalıştım. At numaralarını öğrendim. Eşşeğe çok iyi binerdim. Ata da öyle bindim. Sinema için evimde at besledim. Atla gece, gündüz beraber oldum. Kolay değil. Ata bindiğin zaman atla aynı olacaksın. Tek canlı gibi haraket edeceksiniz. Ne kadar at numarası varsa sinemaya getirdim. Ne kadar sirk hareketi varsa sinemaya getirdim. Filmlerde karate yapayım diye 6 yıl karate çalıştım, siyah kuşak oldum.
OYUNCULARIN PESTİLİ ÇIKIYOR
-Şimdiki oyuncuların oyunculuklarını geliştirmek adına yaptığı çabaları yeterli buluyor musunuz?
 
Yeni oyuncuların şimdi vakitleri yok. İlk dönemlerde çok iyi oyuncular görüyordum. Ve de çok seviniyordum güzel oyuncular yetişiyor diye. Ama şimdi çok kötü oyuncular var. Vakitleri yok çünkü. Devamlı oynuyorlar. Ben de çalıştım dizilerde; vaktiniz yok, olmuyor. Devamlı çalışıyorsunuz. Öylesine bir düzensizlik var ki setlerde. Sabah seni 8’de çağırıyorlar, “Sana iş koyduk” diyorlar. Akşam 8 oluyor hala sette sıranı bekliyorsun. Sıran gelene kadar oturup kitap oku falan o da olmuyor. Başka bir ruh hali o. Bir gerginlik rahatsızlık oluyor. Oyuncuların pestilleri çıkıyor ya. Yazık. Ortaya da kötü oyunculuk çıkıyor. Oyunculuk bir araştırma işidir. Zaman ister. Kendini iyi bileceksin. Kendini iyi yoklayacaksın. Bütün bunlar zamana bağlı şeyler. Ama sen hemen oyna ne olacak? Olmaz.
-İçlerinde beğendiğiniz oyuncular var mı?
Kenan İmirzalıoğlu maşallah ya aslan gibi... Çok da iyi bir yüzü var. Kıvanç Tatlıtuğ var. O çocuğu taktir etmek lazım.
-Peki, Erkan Petekkaya?
Ben onu tutmuyorum. Yani bir oyuncu oynarken ifadeyi çeşitler. Detaylandırır. O yüzden, düz olmaktan kurtulur. Erkan Petekkaya düz bakıyor. Sonra, bu senaristlerin ben ne yaparsam Türk halkı aptaldır, yuttururum meselesi mi var ne? Erkan Petekkaya’nın dizisinde bir kadın kocasını öldüren adamı bilmez tanımaz mı? Dar bir çevre orası ya. Olacak şey mi? Konu itibariyle saçma. 
DİZİLERDE TÜRK SİNEMASINI GÖRÜYORUM
-Reyting rekorları kıran dizileri nasıl buluyorsunuz?
Dizilerde Türk Sineması’nın eski filmlerini seyrediyorum. Onun kuralları var, kanunları var. Genel anlamda söylüyorum. Biz seyircinin ilgisini nasıl çekiyorduk, nasıl ağlatıyorduk, nasıl heyecanlandırıyorduk. O bir formül olayıydı. Türk halkını çok iyi tanıdığı için Türk Sineması’nı yapanlar o istekler doğrultusunda bunları çok güzel formüle etmiş estetik hale getirip sinemaya dökmüşlerdi. Şimdi aynı şeyi görüyorum dizilerde. Türk filmlerinde varolan her şey dizilerde kullanılıyor.
-Sizce eski Türk filmlerinden alıntı yaparak doğru mu yapıyorlar?
Türkiye’de ne doğru yapılıyor ki? Ben Türk Sineması’nın en güzel günlerinde yaşadım. Mesela Halit Ağabey (Halit Refiğ) ulusal  sinema diye çırpındı. Atıf Yılmaz da öyle. Ulusal sinema, milli sinema. Şimdi öyle mi? Mesela biz utanma duygusunu kaybettik. Yok artık insanlarda utanma. Utanma, bilinci getiriyor, iyi kötüyü getiriyor, ahlakı vicdanı getiriyor. Duydunuz mu son zamanlarda utanma duygusunu?
-Televizyonda gözünüze batan programlar da var mı?
Pazar günleri televizyonu açıyorum, ondan fazla kanalda futbol programları var. Bayağı saygı değer insanlar da var ama Türkçe konuşamayanları da çok var. Garibanlar; saatlerce gece saat 2’lere 3’lere kadar geyik muhabbeti yapıyorlar. Bir fikir kırıntısı dahi yok. Kadınlar hamamı gibi... Sadece konuşmak için konuşuyorlar. Futbolda şiddet artıyor. Türk futbolu çöktü. Hep bu adamlar yüzünden.  Evlendirme programlarına da taktım. İzliyorum, Türk halkı o değil. Böylesine cahil, konuşmasını bilmeyen, kendini bırakmış insanlar... Ayıplayarak izliyorum. 
FİLM SABUN KÖPÜĞÜ GİBİ
-Sinemada son yılların gişe rekorunu kıran Fetih 1453’ü izlediniz mi?
Biz en yoğun tarihi olaylarda bile insan sevgisini, aşkı, ayrılığı, göz yaşını ön plana çıkarırdık. Şimdi sen büyük bir gösteri yapmışsın. Ordu, kalabalık, Fatih, Matih geliyor İstanbul’u alıyor, tamam o görsel bitti. Sinemadan çıktın, görsel de biter. O Fatih’in gece gündüz uyumadan topları çizmesi, kaygısı, endişesi, insani olarak büyük acılar çekmesi böyle insani bir şey olduğunda aklında kalır. Ama bu film aklında kalmıyor. Sabun köpüğü gibi uçup gidiyor. Mesela Karaoğlan’ın fragmanını izledim. Çok iyi uğraşmışlar. Çünkü ben hikayeyi okudum. Bir kere Karaoğlan çok iyi oturmuş. Burak Özçivit çok iyi oynamış.
-Siz çok iyi de karate yapıyorsunuz. Seyirciye estetik bir görüntü veriyor bunu nasıl başarıyorsunuz?
Gözünüzden kaçmamış bravo. Şimdi bir kere karate çalışınca bütün hareketlerine bir estetik geliyor. Ben sadece karatede kalmadım. Aram Gülyüz diye bir yönetmenimiz vardı, onun balerin bir eşi vardı onu sete getirdim. Karate sahnelerine balemsi bir estetik kazandırmak istedim. Ve çok da iyi oldu. Çünkü karete sert ve kabadır biraz. Vuruyorsun çünkü.
KARATEYİ BALE İLE YUMUŞATTIM
-Kareteye bale de kattınız öyle mi?

Karetenin sert hareketlerini balenin estetiğiyle birleştirip yumuşattım… Bu da dovüş sahnelerinin göze çok daha zarif görünmesini sağladı.
-Ekranların vurdulu kırdılı dizisi Kurtlar Vadisi’sini izliyor musunuz?
Seyretmiyorum. Dünyada da bizde de insan yerine kamera dövüşüyor. O dizi çok başarılı bir dizi. Çok iyi gidiyor o iş. Her an gerilim, her an bir beklenti iyi götürüyor.
-Başrolde oynayan Necati Şaşmaz’ı nasıl buluyorsunuz?
Zamanla oyunculuklarına alışıyorsun. Necati Şaşmaz’ın oyunculuğuna zamanla alıştım. İyi oyunlar çıkarmaya başladı. O kötü bakmaları falan gitti. Daha bir iyi oynamaya başladı.
-Muhteşem Yüzyıl’ı takip ediyor musunuz?
Evet takip ediyorum. Kanuni hareme bir girdi, bir türlü çıkamıyor. Halit Ergenç’in oyunculuğuna alıştık. O kötü de oynasa yadırgamıyoruz artık. Muhteşem Yüzyıl tarih filmi değil. Orada mesela Malkoçoğlu Burak Özçivit oynuyordu. Malkoçoğlu akıncı, o kapalı bir yerde uyumadı. O at sırtında seferdeydi. Oysaki o dizide Malkoçoğlu meyhaneden çıkmadı. Sokaktaki bir kıza asıldı. Muhteşem’de devamlı gerginlikler var. Son bölümü izlediğimde sıkıldım. Ben Vezir’in öldüreleceği, şehzadenin katledileceği bölümleri bekliyorum. Bunları beklerken de aradaki hikayeler yutturuluyor bana.
ARABESK TÜRK SİNEMASINI ÖLDÜRDÜ
-Dizi sektöründe kıyasıya bir rekabet var. Pekçok dizi üç beş bölüm sonra yayından kaldırılıyor.  Harcanan para, emek ve zamana yazık olmuyor mu?
Olmaz mı çok yazık. Ben diyorum ki, yayından kaldırılan dizilere TRT sahip çıksın. TRT’nin parasını ben veriyorum halk veriyor. O sahip çıksın. Çünkü TRT’nin ticari kaygısı yok. Yazık ya ‘Son Yaz’ filmi için 1 milyondan fazla para yatırım yapılmış. Yayından kaldırıldı.
-Merak ediyorum siz Orhan Gencebay Ferdi Tayfur filmlerini izler miydiniz?
Ben bu olaya bir kültür olayı olarak bakıyorum.  Türk Sineması’nı Türk Kültürü’nü, bütün o değerleri 100 yıl geriye götürdü arabesk filmleri. Ben Anadolu’yu karış karış dolaştım. Türk halkını o kadar iyi tanıdım ki Türk halkı böyle kaderci değil ya. Annesi ölüyor şarabı çekiyor, şarkı söylüyor müthiş bir kadercilik var o filmlerde. Türk insanı kaderci değildir. Türk milleti çok büyük bir millettir. Sen gel o halkı boynu bükük kaderci yap. Kemal Tahir der ki “Bir milletin şarkılarını türkülerini bana dinletin, o milletin ne mal olduğunu ben size söylerim”... Ben Anadolu’yu gezdim, orada ne zenginlikler var. İki tane arabeskçinin yorumları benim milletimi etkilemez.
-Neden Türkiye’de dünya çapında oyuncular yetişmiyor? Oyuncularımız çok mu yetersiz yoksa yabancı ülkelerde Türkler’e şans mı tanınmıyor?
Ben Avrupa’da George Arkın, İtalya’da Steve Arkın, Ortadoğu’da Lee Arkın, İran’da Fahrettin olarak tanınıyordum. Üçüncü James Bond aranırken ben Londra’daydım. İngilizler benim filmlerimi seyretmişler çok beğenmişler benim James Bond olmamı istediler. Adam, yani filmin yapımcısı yanıma geldi, konuk ettik. Benim bir menajerim vardı, yahudi onunla irtibata geçtiler. Fakat benim Türk olduğumu öğrenince iş olmadı, bitti. Bir James Bond’u Amerika’nın bencilliği, egoizmi, ataerkil kişiliğini bir Türk’e verir mi?
-Yurt dışında hayranlarınız sizi durdurup imza falan istiyor muydu?
Ben İtalya’da fotoğrafımı imzalayıp hayranlarıma verdiğimi hatırlarım. Genelde genç kızlardı hayranlarım...
-Film setlerinde beş kez bacağınız, dört kez kolunuz kırıldı. Geriye dönüp baktığınızda oyunculuk için sağlığınızdan olmaya değermiymiş?
Omurgam çok büyük darbe almış. Bende aşağı yukarı felç başlangıcı gibi belirtiler vardı. Ensemden kuyruk sokumuma kadar bütün omurgalarım kırılmış. Sinir sıkışması vardı. Gerçekten sağlığımı yüz de yüz tehlikeye atmışım. Ben atı çok güzel deviririm, yumuşacık deviririm. Bir filmimde üstüme devrildi, ‘kütürt’ diye ses çıktı bedenimden. Başına aynı şey gelen bir çocuk boyundan aşağısı çalışmadı, felç kaldı.
-Ölümle burun buruna geldiniz mi?
Benim aşağı yukarı on tane hareketimin birisinde, ikisinde ölüm vardır. Ama çok çalıştım. Artık ben matematik hesaplarla yapıyordum hareketlerimi. Arkadaşları toplayıp evime getiriyordum. Burada çalışıyorduk. Barfiksimiz vardı, tranbolinimiz vardı, sırığımız vardı, her şey vardı. O tehlikeli sahnelerin tehlikesini azaltmak için çalışıyorduk. Bu bir sevdaydı benim için... Tehlikesini bile bile yapıyordum. Kuleden kuleye atlıyordum. Geçen gün bir filmimi izledim, normal bir insan yapamaz o hareketleri. İki atın arasında git, in kalk inanılmaz hareketler...

 

YORUM YAP
YORUMLAR