CUMHURBAŞKANI GÜL'DEN FLAŞ AÇIKLAMALAR

CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL, TBMM'NİN AÇILIŞ TÖRENİNDE KONUŞTU. İŞTE CUMHURBAŞKANI GÜL'ÜN KONUŞMASININ SATIR BAŞLARI...

Meclis, yeni yasama yılına başlıyor. Cumhurbaşkanı Gül, TBMM'nin açılış töreninde konuştu. İşte Cumhurbaşkanı Gül'ün konuşmasının satır başları...

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, siyasi tartışmalarla başlayan kutuplaşmaların bazen siyasetin ötesine geçebildiğine, kimliklere, inançlara, hassasiyetlere dokunan bir nitelik kazanabildiğine işaret ederek, "Böyle bir kutuplaşma elbette milletimizin sosyal insicamını bozma tehlikesi taşır. Her meseleye, her tartışmaya 'siyah-beyaz', 'doğru-yanlış', 'haklı-haksız', 'bizden-onlardan', 'dost-düşman' zaviyesinden bakamayız. Kutuplaşmalardan kaçınarak, demokrasimizin değer ve erdemlerine toplum olarak sahip çıkalım. Demokrasiye yönelik tehlikeler konusunda hep birlikte uyanık olalım" dedi.

 

Cumhurbaşkanı Gül, yeni yasama yılının başlaması dolayısıyla TBMM Genel Kurulu'na hitap etti.

 

Her yasama yılı başlangıcında Genel Kurul kürsüsünden Türkiye'yi yakından ilgilendiren gelişmeler hakkındaki görüşlerini paylaştığını belirterek sözlerine başlayan Cumhurbaşkanı Gül, altı yıl önce kendisinin de milletvekili sıralarında oturduğunu hatırlattı.

 

"Beni Cumhurbaşkanı olarak seçen, üyesi bulunduğunuz Yüce Meclis'tir. Kurtuluşumuzun, kuruluşumuzun ve demokrasimizin ocağı olan bu Meclis, istiklal ve istikbalimizin de nihai teminatıdır. Görev yaptığım altı yıl boyunca Yüce Meclis'in seçtiği 11'inci Cumhurbaşkanı olmanın şeref ve gururunu hep taşıdım" diyen Cumhurbaşkanı Gül, görev süresi boyunca bir yandan anayasal sorumlulukları yerine getirirken, diğer yandan da egemenliğin gerçek temsilcisi olan TBMM'nin çalışmalarını yakından izlediğini vurguladı.

 

Demokrasinin kendi dinamikleri içinde yaşaması ve ilerlemesi için yoğun mesai harcayan siyasi partilere ve tüm milletvekillerine teşekkür eden Cumhurbaşkanı Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

"Bu süre zarfında Anayasa'nın bana verdiği yetki ve sorumlulukları, demokratik teamüller, hukukun üstünlüğü, kamu vicdanı ve milletimizin hassasiyetleri çerçevesinde kullanmak için azami çaba sarf ettim. 2007 yılındaki seçilme sürecinde yaşanan demokratik olgunluğa yakışmayan zorlama ve tartışmaları arkamda bırakarak, Türkiye'nin normalleşmesine özen gösterdim.

 

Millet iradesine gölge düşüren, siyasi hayatımızı zaman zaman tehlikeye sokan örtülü vesayetlerin ortadan kaldırılması için Meclisimizin ve halkımızın ortaya koyduğu kararlılığa destek oldum."

 

GEZİ PARKI'NDAKİ GENÇLERİN EYLEMLERİ...

 

Bu anlayışla, Gezi Parkı'nda çevre duyarlılığı ve şehir estetiği kaygılarını sergileyen gençlerin barışçı eylemlerini, demokratik gelişkinliğimizin yeni bir tezahürü olarak gördüm. Uzun yıllar yargısız infazlarla, işkenceyle ve vahim insan hakları ihlalleriyle anılmış olan ülkemizin, bu kez, gelişmiş demokrasilerdekilere benzer kaygı ve taleplerle gündeme gelmesinden çekinilecek bir husus yoktu. Bu nedenle, gerek ben gerek Hükümet yetkilileri, 'iyi niyetli mesajların alındığını' eylemlerin hemen ardından ifade ettik.

 

SANDIĞA İNANIYORUM

 

Çoğulcu demokrasilerde siyasi partilerin birbirleriyle yarıştığını, mücadele ettiğini ve sonuçta ülkenin kazandığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Gül, Genel Kurul'a "Sizin demokratik mücadelenizden de hep Türkiye kazanmıştır, kazanacaktır. Bu kazancın ne kadar değerli olduğunu görmek için gözlerimizi sınırlarımızın biraz ötesine çevirmemiz yeterli olacaktır" diye seslendi.

 

Aktif siyasetin içinden gelen, Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı yapmış biri olarak seçimlerin belirleyiciliğine, sandığın erdem ve onuruna yürekten inandığına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Gül, şunları söyledi:

 

"Demokratik teamüllerin zorlandığı veya ayaklar altına alındığı dönemlerde dahi, halkımızın milli iradesini er ya da geç sandığa ve ülke yönetimine yansıtacağına inancım hiçbir zaman sarsılmadı. Demokrasinin hoşgörü, tahammül, sabır, azim ve fedakârlık gerektirdiğinin hep bilincinde oldum. Yine, demokrasinin bir fren ve dengeler sistemi olduğunu daima akılda tuttum.

 

Katılımcı, çoğulcu ve özgürlükleri genişleten bir demokrasi anlayışı içinde demokratik reformların gerçekleştirilmesini her fırsatta savunageldim. Bu nedenle, temel insan hakları ve demokratik değerler bakımından etrafımızda yaşanan onca trajediye rağmen, demokrasinin, hukukun üstünlüğünün bölgemizde de er ya da geç hüküm süreceğine olan inancım hiç eksilmedi. Bu şartlar altında, yüzlerini ve umutlarını Türkiye'ye çeviren kardeş halklara yapabileceğimiz en anlamlı katkının, Türk demokrasisini sağlam ve güçlü tutmak olacağı kanaatindeyim."

 

ORTA YOL BULUNABİLİR

 

"200 yıllık anayasa ve demokrasi geleneğimizin en önemli unsuru, hakim güvencesinde yapılan seçimlerdir yani sandıktır" ifadesini kullanan Gül, Türkiye'de iki yıldan az süre içinde üç önemli seçim yapılacağını, halkın önüne, tercihlerini özgür bir şekilde yapacağı seçim sandıklarının konulacağını belirtti.

 

Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu:

 

"Bir demokrasi şöleni havasında gerçekleştirileceğinden emin olduğum seçimlerin ortaya çıkaracağı milli iradeye, her zaman olduğu gibi, herkes saygı duyacak, seçimi kazananlar tüm milletimizi temsil edeceklerdir. Demokrasinin en temel şartı olan seçim dönemlerinde bazen tanık olunan kutuplaşmanın, siyasi partilerimize de ülkemize de faydası yoktur.

 

Ülkemizde siyasi tartışmalarla başlayan kutuplaşma, bazen siyasetin ötesine geçebilmekte, kimliklere, inançlara, hassasiyetlere dokunan bir nitelik kazanabilmektedir. Böyle bir kutuplaşma elbette milletimizin sosyal insicamını bozma tehlikesi taşır. Her meseleye, her tartışmaya 'siyah-beyaz', 'doğru-yanlış', 'haklı-haksız', 'bizden-onlardan', 'dost-düşman' zaviyesinden bakamayız.

 

Esasen toplumsal meselelerde, hayata geçirelebilir çözümler, daha çok gri alanlarda, orta yolda ve uzlaşıda bulunabilmektedir. Çünkü insan fıtratı, kalıpları, kampları, önkabulleri, önyargıları ve ötekileştirilmeyi sevmez. Aslında kutuplaşmadan uzaklaşan ülkeler normalleşir. Yapılan reformlar ancak kutuplaşmanın yaşanmadığı dönemlerde kalıcı olur, kök salar. Bu nedenle, kutuplaşmalardan kaçınarak, demokrasimizin değer ve erdemlerine toplum olarak sahip çıkalım. Demokrasiye yönelik tehlikeler konusunda hep birlikte uyanık olalım."

 

İYİ NİYETLİ EYLEMLER KÖTÜYE DÖNDÜ

 

Bir ülkede gelişme, ilerleme, toplumsal huzur, refah ve mutluluğun demokrasi çatısı altında mümkün olabileceğine işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, demokrasinin statik bir sistem olmadığını, yaşayan, gelişen ve değişime ayak uyduran bir yönetim biçimi olduğunu belirtti.

 

Son yıllarda demokratik standartları yükseltmek amacıyla "sessiz devrim" olarak adlandırılabilecek pek çok köklü reformun hayata geçirildiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, "Bu sürece iktidarın olduğu kadar, muhalefetin de katkısı olmuştur. Doğu'da da Batı'da da takdirle karşılanan bu reform ruhunu bugün de devam ettirmemizde büyük fayda vardır" diye konuştu.

 

Hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, Türkiye'nin daha kolay ve iyi yönetilir hale getirilebilmesinin bu reform ruhuyla mümkün olacağına işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasına şöyle devam etti:

 

"Bu bağlamda, dün Sayın Başbakan tarafından açıklanan ve ülkemizin önemli sorunlarına çözüm getireceğine inandığım yeni adımları da memnuniyetle karşıladığımı belirtmek isterim. Bu sürecin devam ettirilmesi gerektiğine de inanıyorum. Türkiye gibi genç, dinamik ve hızla şehirleşen bir toplumun demokratik sistem içerisinde dile getirilen ihtiyaçları ve talepleri bitmez, hep süreklilik arz eder.

 

Ne var ki bazı aşırı gruplar, şiddet kullanarak ve vandalizm sergileyerek barışçı gösterileri istismar etme teşebbüsünde bulunmuşlardır. İyi niyetle başlayan bu eylemler zamanla kamu düzenini bozan, yanlış bir niteliğe bürünmüştür. Neticede, ülkemizin algısını zedeleyen talihsiz olaylar yaşanmış ve maalesef bu süreçte biri polis altı vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu eylem ve olaylarda hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, acılı ailelerine başsağlığı dilerim."

 

GEREKEN DERSLER ÇIKARILMALI

 

Süreç içerisinde zaman zaman, başta aşırı güç kullanımı olmak üzere hukuk ihlallerine şahit olunduğunu ve bunların araştırıldığını, yargı süreçlerinin devam ettiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, şöyle devam etti:

 

"Millet olarak bu olaylardan gerekli dersleri çıkartmalı, yapılacak ayrıntılı sosyolojik çalışmalarla özellikle genç kuşakların hissiyatını anlamak için duyarlılık göstermeliyiz. Demokrasilerde, farklı düşünceler, itirazlar, şiddete bulaşmadan, hukuk ve meşruiyet sınırları içinde ifade edilebilir. Böylece, yetkililerin ve kamuoyunun dikkati çekilebilir.

 

Ne var ki yapılacak bu eylem ve gösterilerin toplum hayatının genel akışını engellememesi ve diğer vatandaşların hak ve özgürlüklerini zedelememesi gerekir. Şiddet yoluyla demokratik mesaj ve taleplerin dile getirilmesi de, bu mesajların alınması da sözkonusu olamaz. Toplum düzeninin illegal şekilde bozulduğu durumlarda ise yetkililer elbette görevlerini yerine getirmek zorundadırlar.

 

Bu olayları arkamızda bırakarak, artık ileriye doğru bakmalı ve bu tecrübeden demokrasimizin katılımcı ve çoğulcu vasıflarını güçlendirme yolunda yararlanmalıyız. Unutmayalım ki farklılıklarımız milli kumaşımızın renk ve desenleridir. Esasen bu renkler ve desenler bir bütün olarak 'milletimizi' oluşturmaktadır. Bu nedenle, tüm kimliklere, inançlara ve hayat tarzlarına saygıyla yaklaşmak ve sorunlarını çözüme kavuşturmak toplumsal barışın vazgeçilmezidir."

 

HÜKÜMETİMİZ CESARETLE ÇÖZÜM SÜRECİNİ SÜRDÜRMEKTEDİR

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hükümet'in, iyi niyetle ve cesaretle çözüm sürecini sürdürdüğünü belirterek, "Bu gayretlerin sonucunda erişilen sükunet ortamı, halkımızın barış, huzur ve refah yönündeki umutlarını arttırmıştır. Mevcut sükunet ortamının kalıcı kılınması ve sürecin bir kardeşlik barışıyla taçlandırılabilmesi için gerekli adımlar suhuletle ve kararlılıkla atılmalıdır. Bu elbette bir pazarlık süreci olamaz. Sorunun özü de çözümü de demokrasimizin standartlarının daha da yükseltilmesinde yatmaktadır" dedi.

 

Gül, TBMM Genel Kurulu'nda, 24. Dönem 4. Yasama Yılı'nın açılış konuşmasını yaptı.

 

Kuvvetler ayrılığının, özgür basın ve etkili muhalefetin, demokrasinin olmazsa olmazları arasında yer aldığına işaret eden Gül, "Yasama, yürütme ve yargının etkin ve verimli çalışması; ciddi, yapıcı, güçlü bir muhalefetin varlığı; özgür, eleştiren, tarafsız ve bağımsız bir medya; ülkelerin demokratik gelişimi açısından çok önemlidir. Anayasa ve yasalarla teminat altına alınmış özgürlüklerini kullanma iradesine sahip bir medyanın varlığı, demokrasimize güç katar" dedi.

 

Gül, geçen yıl yine aynı kürsüden ifade ettiği gibi, tüm bu konularda ortaya çıkan eksikler veya yanlış uygulamaların düzeltilmesinin, tüm ülkenin yararına olduğunu ifade etti.

 

Dünyada, demokratik hak ve özgürlüklerin en geniş biçimde kullanılmasına imkan sağladığı için geriye gitmiş, bundan zarar görmüş tek bir ülke dahi olmadığına dikkati çeken Gül, bu nedenle, işleyen demokrasisiyle bölgesinde seçkin bir yere sahip olan Türkiye'de, en yüksek demokrasi standartlarını hakim kılmanın temel öncelikleri haline gelmesi gerektiğini bildirdi.

 

Gül, demokratik kültürün içselleştirilmediği bir siyasi ve sosyal düzende, anayasal kurum ve güvenceler ne kadar iyi çalışırsa çalışsın, gerçek anlamda olgun bir demokrasinin varlığından söz edilemeyeceğini belirtti.

 

Tüm siyasi partilerin, demokrasi kültürünü geliştirmek için gayret göstermesinin Türkiye'nin geleceği bakımdan önemli olduğunu vurgulayan Gül, "Demokrasi kültürünün oluşması bakımından en kritik aktörlerden biri de şüphesiz ki medyadır. Bu bakımdan medyanın da yapıcı bir tavırla bu sorumluluğunun farkında olması önemlidir" diye konuştu.

 

"Uzun yılların ihmali ile demokratik noksanlıklarımızın eseri olan Kürt sorununun da yine demokrasi içerisinde çözülebileceğini hep savundum" diyen Cumhurbaşkanı Gül, bu doğrultuda yürütülen tüm reform çalışmalarına ya öncülük ettiğini ya da bu gayretleri desteklediğini anımsattı. Daima, bu çabaların siyaseten değil, milletin bekası için yapılması gerektiğine inandığını dile getiren Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

"Millet olarak kendi sorunlarımızı büyük bir özgüven içinde çözebileceğimizi her zaman ifade ettim. Halkımızın hak, adalet ve daha geniş özgürlük yönündeki taleplerinin karşılanmasının ve vicdanlara ters düşen yanlışların giderilmesinin, devletimizin ve hükümetimizin en şerefli vazifesi olarak gördüm. Bu şekilde gerçekleşecek çözümlerin onuru ve itibarının da devletimize ve milletimize ait olacağına inandım.

 

Halihazırda, Hükümetimiz, iyi niyetle ve cesaretle çözüm sürecini sürdürmektedir. Bu gayretlerin sonucunda erişilen sükunet ortamı, halkımızın barış, huzur ve refah yönündeki umutlarını arttırmıştır. Anadolu'yu ziyaretlerim sırasında, Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde gerçekleştirdiğim temaslarda halkımızın bu heyecanına bizzat şahit oldum.

 

Mevcut sükunet ortamının kalıcı kılınması ve sürecin bir kardeşlik barışıyla taçlandırılabilmesi için gerekli adımlar suhuletle ve kararlılıkla atılmalıdır. Bu elbette bir pazarlık süreci olamaz. Sorunun özü de çözümü de demokrasimizin standartlarının daha da yükseltilmesinde yatmaktadır. Milli birlik ve beraberliğimizi pekiştirmenin yolu, ülkemizin geleceğine tüm vatandaşlarımızın eşit ve kararlı bir şekilde inanması ve sahiplenmesinden geçer. Demokratik sahiplenme ve ilerleme, tehditlerle, şiddetle sağlanamaz. Türkiye gibi köklü devlet geleneğine sahip bir ülkenin halkı, bu tür tehditler karşısında nasıl davranacağını kuşkusuz bilir. Bu nedenle, herkesin sorumluluk duygusu içinde hareket ederek iyi niyetli gayretlere katkıda bulunması gerekir.

 

Yakın bölgemizde yaşanan trajediler, ülkemize, demokrasimize, milli birlik ve bütünlüğümüze sahip çıkmanın ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Bölge halklarının umut olarak gördüğü Türkiye, kendi barışının fırsat ve umudunu söndürmemelidir."

 

SURİYE'DEKİ SİLAHLARIN İMHA EDİLMESİNDEN MEMNUNİYET DUYARIZ

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye olarak, Suriye'deki kimyasal silahların tamamının, denetlenebilir bir şekilde, en kısa zamanda imha edilmesinden memnuniyet duyacaklarını belirterek, "Ümit ederim ki, Suriye'deki kimyasal silahların temizlenmesi için başlatılan süreç, tüm Ortadoğu'nun nükleer dahil bütün kitle imha silahlarından arındırılmasına öncülük edecek yeni bir güvenlik mimarisinin ilk adımı olur"

 

Cumhurbaşkanı Gül, TBMM Genel Kurulu'nda yeni yasama yılının açılış konuşmasında, dış politika ve Suriye'deki gelişmelere yer verdi.

 

Küresel ve bölgesel gelişmelere dair geçen yıl bu kürsüdeki değerlendirmesinde, tablonun karamsarlığına vurgu yaptığını anımsatan Gül, ancak bugün gelinen noktada, çok daha olumsuz, kırılgan ve daha karamsar bir tabloyla karşı karşıya olduklarını söyledi.

 

Cumhurbaşkanı Gül, Suriye'de geçen yıl binlerle ifade ettikleri kayıpların, bu yıl yüz bini aştığını; toplu katliamlara yol açan kimyasal silahlar kullanıldığını ve Suriye nüfusunun neredeyse yarısının mülteci durumuna düştüğünü belirtti.

 

Etnik, dini, mezhebi ve ideolojik fay hatları etrafında meydana gelen Suriye'deki iç savaşın, tüm bölge için risk ve tehdit oluşturduğuna dikkati çeken Gül, ayrıca, Arap aleminin en önemli ülkesi Mısır'da, başlangıçta büyük ümitler yeşerten demokrasi deneyiminin akamete uğradığını kaydetti.

 

Gül, Irak'ta son 10 yıldır devam eden terör ve şiddet dalgasının, sadece geçen Ramazan ayında 1500 kişinin ölümüne neden olduğuna işaret etti.

 

Dünyanın başka yerlerinde irili ufaklı çatışmalar, terörist eylemler, yoksulluk ve sosyal huzursuzlukların devam ettiğini dile getiren Gül, geçen hafta BM Genel Kurulu için bulunduğu New York'ta çok sayıda temas gerçekleştirdiğini anlattı. Gül, özetle sıraladığı vahim durumlar karşısında uluslararası camianın sergilediği tutumun da üzüntü verici olduğunu belirtti.

 

Gül, büyük umutlarla başladıkları 21. Yüzyıl'ın ilk 13 yılında, insanlığın bu yüzyıla hiç yakışmayan trajedilerle karşı karşıya olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

"Yaklaşık yüzyıl önce yasaklanmış kimyasal silahlar kullanılmakta; Orta Çağ'da Hıristiyan aleminde yaşanan mezhep çatışmalarının benzeri, maalesef bu sefer bizim bölgemizde Müslümanlar arasında cereyan etmektedir. Ardımızda bıraktığımızı düşündüğümüz soğuk savaşın ideolojik rekabet ve vekalet savaşlarının benzerleri, bugün Suriye'de sahnelenmekte; radikalizm ve aşırılık küresel düzeyde yayılmaktadır. Arap dünyasında yönetenler ile yönetilenler arasındaki meşruiyet bağını sağlamlaştıracak demokratik dönüşüm süreci sancılı bir döneme girmiştir. Bahsettiğim küresel ve bölgesel konjonktür, doğal olarak ve belki de en fazla ülkemizi çetin dış politika tercihlerinde bulunmaya zorlamaktadır.

 

Tüm bu olumsuz tabloya rağmen ülkemiz, işleyen demokrasisi ve gelişen ekonomisiyle bölgesinde bir istikrar adası ve umut kaynağı olmayı sürdürmektedir. Esasen bizim açımızdan en temel dış politika önceliğinin de bize yumuşak ve erdemli güç olma özelliği sağlayan bu konumumuzu korumak ve bugüne kadar elde ettiğimiz kazanımları muhafaza etmek olduğu kanaatindeyim. Türkiye ancak bu yolla, çevresinin demokratik değişim ve dönüşümüne katkı sağlar. Dolayısıyla, önceliklerimizi bu şekilde belirlemek, halkımıza karşı sorumluluğumuzun ve ülkemizin yüksek menfaatlerinin bir gereğidir."

 

AKAN KAN VE ŞİDDET DURDURULMALI

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Suriye'de meydana gelen iç savaşın, Türkiye'nin en ciddi dış politika meselesi olduğunu vurguladı.

 

Kimyasal silahların kullanımının, iç savaşa yeni bir boyut getirdiğine işaret eden Gül, Suriye'deki kimyasal silahların önce uluslararası denetime alınması, daha sonra yok edilmesi için BM çatısı altında bir ara çözüm bulunduğunu anımsattı.

 

Gül, Türkiye olarak Suriye'deki kimyasal silahların tamamının, denetlenebilir bir şekilde, en kısa zamanda imha edilmesinden memnuniyet duyacaklarını bildirdi. Gül, "Ayrıca ümit ederim ki, Suriye'deki kimyasal silahların temizlenmesi için başlatılan bu süreç, tüm Ortadoğu'nun nükleer dahil bütün kitle imha silahlarından arındırılmasına öncülük edecek yeni bir güvenlik mimarisinin ilk adımı olur" dedi.

 

Kimyasal silahlarla ilgili atılacak adımların, Suriye'deki insani trajedinin gerçek mahiyetini unutturmamasını isteyen Gül, ülkede akan kan ve şiddetin mutlaka durdurulması gerektiğini vurguladı.

 

VAHŞİ İÇ SAVAŞA SON VERİLMEZSE...

 

Ortada yüz binden fazla insanın hayatını kaybettiği, 21. Yüzyıl'ın en büyük katliamının söz konusu olduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:

 

"Bu vahşi iç savaşa bir son verilemezse korkarım gelecek sene bu rakamların katlanarak devam ettiğini hep birlikte görürüz. İnsanlık onuru ve vicdanını yaralayan bu durum karşısında uluslararası camianın daha fazla hareketsiz kalması kabul edilemez. Suriye halkının bekası, güç dengesi politikalarına, soğuk savaş mantalitesiyle yürütülen vekalet savaşlarına ve dar çıkar hesaplarına feda edilmemelidir.

 

İç savaşlar, savaşların en acımasız olanıdır. Bu çatışmalar uzadıkça radikalizm ve aşırıcılık kök salmakta, kendi altyapısını oluşturmakta, sadece iç savaş yaşayan ülkeyi değil, bölgesel ve küresel istikrarı da tehdit etmektedir. Bunun örneklerini, Afganistan'da, Somali'de, Irak'ta gördük, görmeye devam ediyoruz. Bu bağlamda, her ne gerekçe ile ve kaynağı ne olursa olsun masum insanları vahşice katleden her türlü eylemi kınıyorum. Ülkemizi, hemen yanıbaşımızda filizlenen tehlikelerin uzağında tutmak, şüphesiz milli güvenlik politikamızın öncelikleri arasındadır. "

 

MÜLTECİLER SORUNU

 

Cumhurbaşkanı Gül, Suriye'deki iç savaşın komşu ülkeler için oluşturduğu bir başka büyük sorunun da mülteciler olduğunu belirtti.

 

Gül, Suriye'deki çatışma ve saldırılardan kaçarak Türkiye'ye sığınan insanlara bu zor günlerinde kucak açmanın, milletin şerefle yerine getirdiği insanlık vazifesi olduğunu dile getirdi. Gül, Türkiye'nin bu sorumluluğunun, büyük bir fedakarlık ve özenle yerine getirdiğine tüm dünyanın şahit olduğunu kaydetti.

 

Gül, şöyle devam etti:

 

"Bugün itibariyle sayıları yüzbinleri bulan ülkemizdeki Suriyelilerin memleketlerine olan bağlarının idamesi ve kopmaması için Suriye'nin bir an önce yeniden yönetilebilir ve yaşanabilir bir ülke haline getirilmesi elzemdir. Aksi takdirde, bu durumun kalıcı hale gelmesinin mülteciler için de kabul eden devletler için de ne kadar zor ve kalıcı bir soruna dönüştüğünün dünyada çok çarpıcı örnekleri mevcuttur. Suriye halkının acılarının dindirilmesi ve bölgenin yeniden istikrara kavuşturulması için çabalarımızı uluslararası camiayla birlikte kapsamlı ve iyi planlanmış bir siyasi çıkış stratejisi çerçevesinde kararlılıkla sürdürmeliyiz. Nihai hedefimiz, kendi halkıyla ve komşularıyla barışık, toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini koruyan yeni bir Suriye'nin inşası olmalıdır. Bir geçiş döneminin ardından kurulacak yeni Suriye'de, savaş ve insanlık suçu işlemiş kişilere asla yer verilmemelidir. Suriye'de devam eden insanlık dramının sona erdirilmesinde BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi ve Suriye'ye komşu ülkelerin birlikte yürütecekleri samimi çabaların belirleyici rol oynayabileceğine inanıyorum. Er ya da geç insanlığın ortak vicdanının bu vahşete son verecek bir çıkış kapısını aralayacağına dair umudumu korumak istiyorum. Suriye'nin içinden geçtiği bu zor süreçten bir şekilde menfi etkilenen halkımızın meselelere sağduyu içinde yaklaşan vakur tutumunu da şükranla karşıladığımı bu vesileyle ifade etmek isterim."

 

RUHANİ'YLE ANLAYIŞ BİRLİĞİNE VARDIK

 

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, New York'ta, İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile görüştüğünü belirterek, "İran ile ikili ilişkilerimizi ilerletmek ve başta Suriye krizinin çözümü olmak üzere çeşitli bölgesel meselelerde işbirliğimizi güçlendirmek hususunda anlayış birliğine vardık" dedi.

 

Gül, 24. Dönem 4. Yasama Yılı'nın açılışı nedeniyle TBMM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, çok büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmış bir ülke olan Mısır'da yaşanan gelişmelerin, hem Arap dünyası hem de İslam Dünyası bakımından her zaman önemli yansımaları olduğunu söyledi.

 

"Biz Mısır'ın geleceğinin, halkının özgür iradesinin tecelli ettiği, anayasal meşruiyetin hakim olduğu ve demokrasinin temel prensiplerinin hayata geçirildiği bir sistemde yattığına inanıyoruz" diyen Gül, bu doğrultuda, kardeş Mısır'ın en kısa zamanda kaldığı yerden tekrar demokrasiye geçmesini; siyasi tutukluların serbest bırakılmasını; ülkenin yaralarını saracak şekilde bütün siyasi akımların yer alacağı özgür ve adil seçimlerin gerçekleştirilmesini umut ettiklerini kaydetti.

 

Gül, şöyle konuştu:

 

"Tarih boyunca Akdeniz'in iki yakasında sürekli etkileşim içinde bulunmuş iki halk ve ülkeyiz. Türk halkı olarak, Mısır'ın her bakımdan güçlü bir ülke olmasını, halkının huzur ve refah içinde yaşamasını çok samimi bir şekilde arzu ederiz. Netice itibariyle, Mısır halkı ve devleti ile kadim kardeşlik ve dostluk hukukumuz, aramızdaki görüş farklılıklarını aşabilecek kadar güçlüdür. Bu güçlü bağlardan yararlanarak, Mısır'ın demokrasiye dönmesine ve normalleşmesine katkıda bulunabilir, ülkelerimiz arasındaki ilişkileri daha da ileri seviyeye taşıyabiliriz.

 

New York'taki temaslarım çerçevesinde, İran'da yeni bir dönem başlatan Cumhurbaşkanı Ruhani ile görüşme fırsatı buldum. Önemli komşumuz İran ile ikili ilişkilerimizi ilerletmek ve başta Suriye krizinin çözümü olmak üzere çeşitli bölgesel meselelerde işbirliğimizi güçlendirmek hususunda anlayış birliğine vardık. Ayrıca, İran ve ABD arasında başlayan ilk doğrudan temasların da bölge barışına katkı sağlamasını temenni ediyorum. Diğer bir komşumuz Irak ile ilişkilerimiz de kuşkusuz çok önemlidir. Son 10 yıldır kritik bir dönemden geçen Irak'ın toprak bütünlüğü ile siyasi birliğini hep savunduk. Siyasi istikrarına ve ülkenin yeniden imarına katkıda bulunmak için her türlü çabayı sarfettik. Irak'ta 10 yıldır süren şiddet sarmalından büyük üzüntü duyduk, duyuyoruz. Özellikle son dönemde Irak'taki her kesime ve bu arada Türkmen kardeşlerimize de yönelik artan terör saldırılarını endişeyle takip ediyoruz.

 

Halihazırda Irak, ülkemizin en önemli ticari ve ekonomik ortaklarından biridir. Son dönemde siyasi ilişkilerimizde yaşanan hassasiyetin de en kısa zamanda aşılacağına inanıyorum. Muazzam bir işbirliği potansiyeline sahip Irak-Türkiye ilişkileri tam layıkıyla değerlendirildiğinde, sadece halklarımızın ortak refahına değil, tüm bölgenin barış ve istikrarına katkıda bulunacaktır."

 

MEYVELERİNİ VERMEYE BAŞLADI

 

Cumhurbaşkanı Gül, son yıllarda geliştirilen bölgesel süreçlerden birinin de Körfez İşbirliği Konseyi üyeleriyle başlatılan Stratejik Diyalog mekanizması olduğunu belirtti.

 

Körfez ülkeleriyle karşılıklı saygı ve güven temelinde büyük bir ivme kazanan ilişkilerin son dönemde her alanda meyvelerini vermeye başladığını ifade eden Gül, "Bu ülkelerle çok sayıda önemli ticari, ekonomik ve askeri anlaşmalar imzalanmıştır. Ayrıca, KİK ülkeleri ve Türkiye pek çok bölgesel meselede benzer tavırlar sergilemiş, ortak girişimlerde bulunmuşlardır" dedi.

 

Gül, bazı meselelerde Körfez ülkeleriyle konjonktürel görüş ayrılıkları olsa dahi, karşılıklı kazanımların korunmasını ve ilişkilerin daha da güçlenerek devam etmesini arzu ettiklerini belirtti. Gül, şunları kaydetti:

 

"Ortadoğu'nun temel sorunu olan Arap-İsrail ihtilafı çözülmeden bölgenin ve dünyanın huzur bulması mümkün değildir. Bu anlayışla, son dönemde başlayan müzakerelerin, tüm Filistinlilerin kabul edebileceği, 1967 sınırlarını esas alan, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve yaşayabilir bir Filistin Devleti'nin kuruluşuyla ve kalıcı bir barışla neticelenmesini arzuluyoruz. Ancak, bir yandan müzakereler sürerken, diğer yandan başta Doğu Kudüs'te olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında yeni yerleşim yerleri inşasına izin veren İsrail'in tavrını çok tehlikeli ve bu süreçle bağdaşmaz buluyoruz.

 

Meclis kürsüsünden yaptığım bütün konuşmalarımda, Avrupa ülkeleriyle ve müttefiklerimizle olan ilişkilerimizin önemine değindim. Bu ilişkilerin sadece bir dış politika veya güvenlik ittifakı tercihi değil, aynı zamanda milletimizin tarihi tecrübesinin ışığında şekillenen stratejik yönelimi olduğunu ifade ettim. Bugün de hangi kritere göre bakarsanız bakın; ekonomik, siyasi, askeri ve insani ilişkilerimizin sıklet merkezini hala bu ülkeler oluşturmaktadır. Kuşkusuz bu ilişkilerin en temel sütununu üyelik müzakerelerini sürdürdüğümüz AB ile münasebetlerimiz teşkil etmektedir. Mevcut küresel ve bölgesel konjonktür ışığında, bir ayağını sağlam bir şekilde AB'de tutabilen bir Türkiye, hem kendisi için belirlediği büyük hedefleri gerçekleştirebilir hem de AB ile birlikte, bölgesine, komşu halklara çok daha etkili bir destek sağlayabilir. AB sürecinin ülkemizin pek çok alandaki standartlarının yükseltilmesinde oynadığı rol de hepinizin malumudur."

 

Cumhurbaşkanı Gül, diğer taraftan, Euro bölgesinde yaşanan krizin, AB'nin daha esnek bir yapıya kavuşturulması gereğini ortaya çıkardığını kaydetti.

 

"Bu yeniden yapılanma sürecini dikkatle takip etmeli, 5 yıl öncesinin değil, 5 yıl sonrasının Avrupa Birliği'ni düşünerek stratejilerimizi belirlemeliyiz" diyen Gül, yeniden yapılanan AB'de Türkiye'nin yerini pekiştirecek biçimde ülke politikalarına bugünden yön verilmesi gerektiğine işaret etti.

 

ABD, Almanya ve Hollanda'ya teşekkür etti

 

Gül, Amerika Birleşik Devletleri ile ikili çerçevede siyasi, askeri, ekonomik ve bilimsel alanlardaki ilişkilerin önemi kadar, bölgesel konulardaki istişarelerinin de önemli olduğunu vurguladı.

 

Türkiye'nin NATO müttefikleriyle ortak değerler temelinde yürütülen ilişkilerinin, bugün de dayanışma ruhuyla sürdürüldüğünü ifade eden Gül, "Bu bağlamda; Suriye'de kriz dolayısıyla, hava savunma sistemimize katkı sağlamak suretiyle Türkiye ile dayanışma sergileyen müttefiklerimiz, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya ve Hollanda hükümetlerine Türk halkı adına teşekkür ederim" diye konuştu.

 

Cumhurbaşkanı Gül, yaklaşık 50 yıldır devam eden, bir ihtilaf olan Kıbrıs meselesinin artık çözüme kavuşturulması gerektiğine işaret etti. Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

 

"Çözümün parametreleri esasen bellidir. Bu temel üzerinde vakit kaybetmeden kapsamlı bir çözüme ulaşılması için iki toplum arasındaki doğrudan müzakerelerin yürütülmesi elzemdir. Ancak ucu açık müzakere süreçlerinden de bir netice alınamadığı tecrübeyle sabittir. Başlayacak süreç esasen herkes için bir samimiyet testi olacaktır. Türkiye her zaman olduğu gibi, adada adil ve kalıcı bir barışın tesisi yönünde her türlü diplomatik süreci destekleyecek ve kardeş Kuzey Kıbrıs Türk halkı ile dayanışmasını en yüksek seviyede tutacaktır.

 

Cumhurbaşkanı olarak görev yaptığım süre zarfında en fazla önem verdiğim alanlardan biri de kardeş Türk Cumhuriyetleri ile ilişkiler olmuştur. Şüphesiz bu sürecin en önemli kazanımı Türk Konseyi'nin kurulmasıdır. Son 6 yılda Türk Cumhuriyetlerine gerçekleştirdiğim 19 ziyaret ise ilişkilerimizin somut olarak hacim ve derinlik kazandığının bir göstergesidir. Bu ilişkileri gelecek nesillere güçlü bir şekilde taşımalıyız. Komşumuz Rusya Federasyonu ile yürüttüğümüz çok boyutlu ve kapsamlı ilişkilerin her geçen gün ilerlemesinden büyük memnuniyet duyuyorum. Bu yakın işbirliğinin bölgesel ve küresel meselelerde de sürdürülmesi ayrıca memnuniyet vericidir.

 

Türk dış politikasının son 11 yılda sergilediği aktif çabalar ülkemizi küresel ve bölgesel bağlantıları güçlü bir ülke haline dönüştürmüştür. Bu itibarla G-20'nin aktif bir üyesi olarak, dünyanın yükselen ekonomileri Çin, Hindistan, Brezilya ve Endonezya ile ilişkilerimize daha da ivme kazandırmamız gerektiğine inanıyorum. Aynı şekilde son yıllarda önemli neticeler aldığımız Afrika, Latin Amerika ve Pasifik ülkelerine açılım politikalarımızın sürdürülmesinde büyük fayda vardır. Son olarak, dünyada ve bölgemizde yaşanan dramatik gelişmelerin, ülkemizin kapsamlı savunma reformu ihtiyacını daha da belirginleştirdiğini dikkatinize getirmek isterim. Esasen talimatlarım doğrultusunda başlamış olan kapsamlı çalışmaların önemli olduğuna inanıyorum."

 

YORUM YAP
YORUMLAR