Bilal Özcan yazıyor: Bodrum'un inekleri!

Aman ha, sakın yanlış anlamayın. 'Bodrum'un inekleri' diyerek, yazları burada kızların yolduğu bazı evli barklı sonradan görmeleri kastetmiyorum elbette...

Bilal Özcan yazıyor...

Yardımcım Tuğçe aynı zamanda bu sitenin genel yayın yönetmeni...

İzmir’den aradı, sitem etti:

- Bilal bey siteye kaç gündür yazı yazmadığınızı biliyor musunuz?

"Eee şey; biliyorsun ki deprem oldu."

Tuğçe hazırcevaptır:

- Bilal bey depremi yazın!

"Eee şey, biliyorsun ki artık çok geç."

- Ama Bilal bey sizin kaleminiz çok güzel,

Ne yazsanız okunuyor...

"Tamam o zaman buldum ne yazacağımı."

- Ay çok merak ettim ne yazacaksınız?

"Bodrum’un ineklerini yazacağım."

- !!!

"Ama dur, önce bir bardak süt koyayım kendime,

Sabah, ‘Sarı Kız’ın sahibi getirdi köyiçinden,

Yeni kaynadı, sıcacık!..."

Bizim Tuğçe sütlü tatlılara bayılır:

- Afiyet olsun Bilal bey, muhallebi de yapın bari!

Yok yok sütlaç yapıverin şöyle ince prinçten!                                                       

Nerden aklıma geldiyse inekleri yazmak!

Tuğçe’ye söyleyene kadar inanın aklımda böyle bir gündem yoktu,

Aslında Bodrum’un inekleri hiç aklımdan çıkmıyor da yazı konusu olarak yoktu!

Bilmem anlatabildim mi?

Anlatamadıysam süttendir,

Çok sıcaktı be, ağzım yandı.

Ne kadar üflesem yine de sıcak işte.

                                                                          ………..

Pandemi sebebiyle İstanbul’a dönmeyip, Bodrum’daki evde kalmamız çok mantıklıydı,

Bodrum öyle sessiz ve sakin ki…

Balkona çıkıp öksürsem, 

Ambulansın şoförü ta uzaklardan duyar, direksiyonu kırıp kapıya gelir,

’Nani naniii, naniii!..”

“Korona mı oldun beyim, götürelim hastaneye!”

“Yok bee, yengen cacık şey ettirmiş de hıyarı boğazıma kaçtı!”

Bodrum’u yazın bilenler bilir,

Yahu dostlar, buranın Sonbahar havası da hiç bir memlekete benzemiyor…

Misal,

Fırtına estirirken dağlardan denizlere doğru,

Ve deniz köpür köpür coşarken dalga dalga…

Aniden şöyle oluyor,

Her şey bir anda duruveriyor,

Bir sakinlik çöküyor birden bire doğaya,

Fırtına bitiyor, deniz gözlerini yumuyor, 

Ve gökyüzü şip şak maviye boyanıyor.

Ama nasıl mavi?

Göz alabildiğine…

Sanki demin, simsiyah gökyüzünde deli deli çakan şimşekler, 

Dağların tepesine düşen yıldırımlar mahsuscuktanmış gibi,

Dönüveriyor hava.

İşte tam o sırada Sarıkız’ın sesi gelir Gündoğan köyiçinden,

“Möööö, Mööööö”

                                                                                  ……….

Sevincinden bağırır hayvan, bilirim…

Güzel havayı görünce ben de öyle olurum,

İnek gibi yani…

Şeyy…

Elbette “Möööö” diye bağırmam canım.

Yoksa siz, öyle bağırdığımı mı sandınız?

Komiksiniz.

Afedersiniz inek misiniz?

Olur mu hiç öyle şey.

Ben şöyle yaparım,

Kötü bir havanın ardından,

Aniden güneş açar ya Bodrum’da…

Güneşi görünce evin bahçesine fırlarım.

Tam o sırada Sarıkız seslenir uzaklardan,

Taa Gündoğan köyiçinden:

"Möööö Möööö"

Ben de ellerimi havaya doğru iki yana açarım, 

Vee bağırırım:

“İşte buuuu...” 

Sarıkız’dan bağımsız…

Özgür irademle,

Bir başıma!

Bodrum’un inekleri bir kere yazmayla bitmez,

Anlatmaya devam edeceğim.

Bilal Özcan...

YORUM YAP
YORUMLAR