Bilal Özcan: Seyfi Dursunoğlu o müthiş gerçeği bana açıklamıştı

Dün vefat eden Seyfi Dursunoğlu, yıllar önce ünlülerle birebir onların yaşam öykülerini sorguladığım 'Laf Aramızda' isimli programıma konuk olmuştu.

Yıllardır sahnelerde ve ekranda fırtına gibi esen 'Huysuz Virjin' karakterine can veren ünlü sanatçı Seyfi Dursunoğlu, yıllar önce ‘Laf Aramızda’ isimli programıma konuk olmuştu.

İki yıl süreyle yaptığım Laf Aramızda programıma 95 hafta boyunca her hafta Türkiuye'nin zirvedeki isimlerini konuk alıyor ve her ünlünün hayat öyküsünü 50 dakika boyunca onunla birlikte irdeliyordum.

Ben konuğuma soru sorarken, yaşamlarını onlara anlatıyor, araya soru sıkıştırıyordum.

Aşağıda bunun örneğini okuyacaksınız...

Bunu yapan biri, ne televizyonlarda ne gazetelerde yoktu.

Konuğunuzun hayatını bu kadar iyi çalışır, çekime bu kadar iyi hazırlanırsanız, muhatabınızın size olan saygısı büyüyor ve ağzından ilk kez size söylenen ilginç cümleler çıkabiliyordu. 

                                                                   ......

Rahmetli Erol Büyükburç, uzaylıların kendisinin spermlerini çaldıklarını o programda iddia etmişti mesela,

Sinema'nın Sultanı Türkan Şoray, o günlerde yaşadığı Boğaz sırtlarındaki evinin balkonundan Anadolu yakasına bakarken gökyüzünde uçan daireler gördüğünü yine o programda açıklamıştı...

Mesela, sekreter maaşıyla çalışıp, belediye otobüslerinde yolculuk yaparken, yeteneği ve emeğiyle zirveye çıkmayı başaran ünlü sunucu Esra Erol, cipini satın aldığında bir belediye otobüsünün yanından geçerken ağladığını söylemiş ve programda da göz yaşlarını tutamamıştı...

Daha bunun gibi çok çarpıcı röportajlarım olmuştu iki yıl boyunca 'Laf Aramızda' kameralarının önünde...

Programım, kısa sürede medyada hakkında en çok gazete haberi yapılan yapım haline gelmiş, 'hangi yapımın gazetelerde kaç tane haberi yayınlanmış' araştıran medya tarama şirketlerinin aylık raporlarında dev bütçeli yapımların üstüne yerleşmişti.

Diğer kanallarda da da anlı şanlı televizyoncular benzer formatlarda program yaptılar ama hiç biri 'Laf Aramızda'nın tadında olamadı.

Bunun sırrı benim, her programa hazırlanırken çok geniş araştırma yapmamda ve her konuğa soracağım bütün soruları tek tek kendim tesbit ederek yazmamda yatıyordu.

Bazen sahaflara gidip, konuk alacağım ünlüyle ilgili eskiden yazılmış kitapları, dergileri bulup incelediğim dahi oluyordu.

Peki program neden iki yılda bitti de daha uzun sürmedi?..

Sürerdi...

Bitmesinin nedeni, FETÖ'cü olan ve halen yurt dışında firarda bulunan bir yöneticinin sırf başarımı kıskandığı için yukarıdan baskı yapıp programı bir anda yayından kaldırtmasıydı.

Umarım o kişi tüm yaptıklarından dolayı hem bu dünyada hem öbür dünyada cezasını bulur.
Kendisine hakkımı helal etmiyorum.

Seyfi Dursunoğlu'na telefon açıp da kendisini programımda ağırlamak istediğimi söylediğimde ilk önce sıcak bakmamıştı...

"Ben Çamlıca'da oturuyorum ve Ataköy'e filan gelemem. Deli misin sen, oralarda ne işim var? Seni biliyorum ama programını hiç izlemedim. Macera yaşımı geçtim" diye konuşmuştu...

Programı Ataköy Marina'da, denizi 360 derece gören, her tarafı pencere harika bir mekanda çekiyordum...

"Seyfi bey yarın size, programıma ait iki ayrı yayın bandını CD olarak yollayacağım, izleyin lütfen. Ben sizi bir kaç gün sonra yine rahatsız edeceğim" dedim ve adresini aldım.

Üç gün sonra aradığımda, programıma geleceğini söyledi ve bir kaç gün içinde de konuğum oldu...

Rahmetliyle yaptığımız programın bir kısmının yazılı dökümü aşağıda, Allah rahmet eylesin.

Nur içinde yatsın...

                     SEYFİ DURSUNOĞLU: KURAN'I EZBERLER SINAV OLURDUK

Seyfi Dursunoğlu, ekranları ve sahneleri bıraktığını ilk defa 10 yıl önceki o programda, sebebiyle birlikte açıklamıştı. 

RTÜK’ün 2008'de kendisine, saat 23.00’den önce ekran yasağı koyduğu ünlü sanatçı bu yasaktan 9 ay sonra RTÜK’ün istediği şartlarda program yapmasını şöyle açıkladı: 

“O programı aslında kanallar beni istiyorları göstermek için yaptım. Ben yoksa, öyle kolay format beğenmem, şimdilerde ekranda bir çirkinlik yaşanıyor. Her komedi yapan kadın kılığına giriyor. “ 

Bilal Özcan: Seyfi Dursunoğlu siz 1936 yılında 1 Ekim günü Trabzon’da dünyaya geldiniz, Trabzon’da, çocukluk günlerinizi hatırlıyor musunuz?

Seyfi Dursunoğlu: Tabii çok iyi hatırlıyorum, şimdide böyle bir evde oturabilirdim, mutfağı ayrı, bir taşlık ve merdivenlerden evin içine giriliyordu, şunu da hatırlıyorum, en ilginci, balya gibi kova gibi su doldurulurdu. Ev güneşliydi, saat 3 gibi o su ılık olur, her gün ona sokup çıkarılırdım ben, o benim özel havuzumdu, çocukluğumdan beri suyu çok severim,

BÖ: Sonra başka bir evde  kaynar su sobanın üstünde kaynıyor annenizin üstüne dökülüyor, siz yanındasınız. Sonra bir kadın geliyor annenizi sarmaşıklarla tedavi ediyor, iyileştiriyor. Nasıl bir sarmaşıktı onlar?

SD: Bildiğimiz sarmaşıkların suyuyla pansuman yaptı, dizdi ve sardı. Mucize gibi iyileşti annem, iyileştiğinde en ufak iz yoktu. Şimdi sarmaşık ektim evimin bahçesine, yanık tedavisinde ne iz bırakıyor ne bir şey…

BÖ: Ablalarınız Şükran ve Muazzez ağabeyleriniz ve anneniz dünya iyisi sessiz bir kadın Babanız sert otoriter bir erkek…

SD: Off hem de nasıl?

BÖ: Hangisini daha çok sevdiniz annenizimi babanız mı?

SD: Annemi daha çok sevdim tabiî ki, annem sevgisini de bana gösterdi, babam kardeşim dünyaya gelinceye kadar aramız iyiydi. O dünyaya gelir gelmez ben “tu kaka” oldum, niyeyse öyle oldu. O dünyaya gelene kadar çok güzel bir çocukluk geçirdim, özel okullara verildim, ihtimam gösterildi bana. Yatılı okutulup, ağabeylerim tahsillerini yarım bıraktılar diye öyle bir özel ihtimamla büyütüldüm. Ama baba şefkatini biraz az gördüm diyebilirim. 

BÖ: Trabzon’dan İstanbul’a taşınınca Vefa’da oturuken kitabınızda bahsettiğiniz bir görüntü var, sizden Kuran öğrenmeniz isteniyor, sabah kalktığınızda sınav oluyordunuz, bütün kardeşlerinizle… Babanız hepinize ezbere ayetleri okutuyordu.

SD: Evet, Kuran’ı ezberler, sınav olurduk, sonra kahvaltı edilirdi. Çok da küçüktüm bana torpil geçilirdi, daha 6 yaşındaydım. Yine öyle kahvaltılardan birinde babam annesine cok düşkün olduğundan 4 yumurta ikram ikram etti yedirdi. İki saat sonra hastanedeydik, o yaşta kadın 4 yumurta yerse… Sevginin fazlası da zarar işte.

                                                         "ABLAM BENİ ISIRGAN OTUYLA DÖVERDİ"

BÖ: Büyük ablanız Şükran’dan çok çekmişsiniz.

SD: Evet despot bir kadındı bende ona emanet edildim. Sen büyüteceksin dendi, ona dayak atsın diye vermediler ama çok döverdi beni. Ama iyi tarafları da vardı, güzel dikiş bilirdi bir yere giderken hep beni de götürürdü, sokakta laf atmasınlar yanında çocuğu var desinler diye. Hemen bir tulum diker giydirir, yanında gezdirirdi beni. 

BÖ: Isırgan otuyla dövermiş sizi doğru mu?

SD: Orkideyle dövecek değil ya.. 

BÖ:  Büyüyünce ablanıza beni neden dövdünüz diye sordunuz mu?

SD: Evet bunu sordum, büyük adam olasın iyi bir adam olasın diye dövdüm dedi, uyduruyorum niye dövdün diye sorduğumu hatırlamıyorum.

                                   SANATÇI OLMAK İÇİN BABAMA ÇOK YALVARDIM, İZİN VERMEDİ

BÖ: Biraz da Huysuz Virjin’i sormak istiyorum size? Her şey ilkokuldaki o oyunla mı başladı acaba?

SD: Onu bilemiyorum ama kabiliyetimin yeteneğimin olduğunu şimdi şimdi kendimle ilgili düşündüğüm zaman anlıyorum, her sanatçı söyler ya bunu çocukluğumdan beri bir değişik tarafım vardı.

Sanata karşı bir meyilim vardı. Yatılı okurdum eve geldiğim zaman dans ederdim ablalarım kızardı, ev ahşap çünkü ses çok çıkardı. Ödev verdiler dansa çalışmam lazım derdim babam da bırakın çalışsın derdi.

O zaman daha kardeşim dünyaya gelmemişti. Yani küçükten beri bu yeteneğim vardı. Ama bunu değerlendirecek miydim bilemiyordum. Babama çok yalvardım sanatçı olmak için müsaade etmedi.

İzmir’de bir amcam vardı, gidip ona rica ettim ki en kültürlü amcam oydu. O da kabul etmedi… Ta ki gemi azıya aldım evden ayrıldım, ayrıldıktan sonra sanatçı olmaya karar verdim ve oldum.

                                                                          ‘HUYSUZ VİRJİN’ ADI NEREDEN GELİYOR 

BÖ: Huysuz Virjin ismi nereden geliyor?

SD: Beylerbeyi Cültür Cemiyeti'nde Ramazan eğlenceleri yapıyorduk, ben yönetiyordum ve yönetenler daima sevimsiz olur ya hani, yaptığım şeyleri huysuzluk olarak adlandırdılar.

Sonra sıra şuna geldi ki bir sürü genç kanto yapıyor, hepsine bir isim verdik birisine ‘Kıllayan Hanım’ dedik, birisine ‘Oklavayan Hanım’ dedik. O zaman soyadı yoktu, isimlerin başına mahlas konarak tanıtırdı insanlar kendilerini. Ağabey dediler, öyle huysuzsun ki senin adın ‘Huysuz’ olsun dediler, ‘Virjin’i de ben koydum. Huysuz Virjin oldum.

                                               "DEĞERİMİN EN AZ BİLİNECEĞİNİ DÜŞÜNDÜM YERDEN BÜYÜK İLGİ GÖRDÜM"

BÖ: Siz sahnede hem dans eden sarkı söyleyen bir show starsınız, yarattığınız bu ilginç karakterle Türkiye’nin eğlence hayatına damga vurdunuz. Gördüğünüz ilgiden alkıştan memnun musunuz?

SD: Çok…Çok..

BÖ: Değerinizin bilinmediğini düşünüyor musunuz?

SD: Hayır. Tuhaf bir şey ama değerimin en az bilineceğini düşündüğüm yerden büyük ilgi gördüm. Halktan. Halktan büyük ilgi gördüm. Basın zaman zaman beni çok yerdi. Sonra halkın ilgisi oldukça, yavaş yavaş düzeldi. Televizyona daha çok çıksaydım yasaklanmasaydım şimdi eğitim gönüllülerine daha cok menkul ve gayrimenkul bırakırdım.

                                  "HER KOMEDİ YAPAN KADIN KILIĞINA GİRİYOR, RTÜK’E NEDENSE BENİMKİ TERS GELDİ!"

BÖ: RTÜK sizden, çocukların ekranda olduğu saatte program yapmanızı istemedi. Saat 23.00’den sonra yapabilirsiniz denildi. Bu yasaklamadan 9 ay sonra atv’de bir program yaptınız RTÜK’ün istediği formatta…

BÖ: Evet 11 den sonra program yapmam isteniyordu, o programı aslında kanallar beni istiyorları göstermek için yaptım. Ben yoksa öyle kolay format beğenmem, şimdilerde ekranda bir çirkinlik yaşanıyor. Her komedi yapan kadın kılığına giriyor. Nedense RTÜK’e benimki ters geldi, diğer kadın kılığına girenlerin hepsi benim çocuğum yaşında.  Ben 78 yaşındayım, 78 yaşındaki bir adam kadın kılığına girse ne olur, kral kılığına girse ne olur.

BÖ: Saat 23.00’ten sonra da olsa Huysuz olarak ekrana çıkmayı düşünüyor musunuz bundan sonra?

SD: Hayır. Ne olursa olsun rating düşük oluyor, ben alışmışım yüksek ratinglere düşükler beni tatmin etmiyor. Beni tatmin etmediği gibi kanalı da tatmin etmiyor çünkü ben pahalı çalışan bir sanatçıyım. Alternatifim olmadığı için fiyatım yüksektir. O parayı da veren kanal rating bekler. 

BÖ: Huysuz Virjin ekranları bıraktı mı o zaman?

SD: Aslında yaşım icabı da bırakmam da lazım aslında artık. Eskiden çok canlı çok hareketliydim şimdi tekrar öyle bir şey yapabilir miyim, hoş geçen sene yaptım neden yapamayayım ama format beğenemiyorum. 

Mesela dün bir sit com geldi ama artık yapamam, haftada 1 günlük bir çekimle çalışma yapabilirim ama haftada 3 gün 4 gün çalışamam.

Dizi çekemem. Sahneyi de bıraktım artık, çıkmayacağım. Zaten gazino mu kaldı. Bu bir doyum. Bir yere kadar yapabiliyorsunuz demek ki. Bir yerden sonra alsam ne olur almasam ne olur diyorsunuz. 

BÖ: Küskün müsünüz?

SD: Hayır hayır. Küskünlüğüm yok. 

BÖ: Görünüm olarak asla yaşınızı göstermiyorsunuz özel bir sırrınız mı var?

SD: Hayır göstermiyorum, çok müstehcen olur belki söylersem, Efendim ben Karadenizliyim ve gençliğimde bahçemizde kara lahanalar vardı, çokça her gün Karalahana Dolması, Karalahana Çorbası yemekten…

Karalahana çok sıhhatli bir sebze, bir de Paça bizde hep pişerdi. Beni zannediyorum bunlar genç tuttu. sebze yerim, et sevmem. Hareketliyimdir, içki içmem ancak bir ahpabım olursa içerim, bir misafirim olursa içerim, akşamcılığım yoktur, sigaram da 5 ya da 6 tanedir. 

                                                                       "GENÇKEN BENİ İSTEMEYE GELDİLER"

BÖ: Sizi istemeye gelmişler doğru mu?

SD: Neden istenmesin canım? Kız aşık olmuşsa gelip isteyecekler.. Efendim ben temizlik hastasıyımdır gençken de öyleydim. Bir gün saçlarım dökülüyor diye zeytinyağı friksiyonu yaptım ve başımı bezle bağladım.

Odamı da temizlicem cam siliyorum, birileri görmüş cam siliyor becerikli, kapı çalınmış tanrı misafiriyiz demişler, hayırlı bir iş için geldik demişler.

Sonra ben normal giyinmiştim, artık işim bitmiş, kızınıza talibiz efendim dediler anneme. Çocuğumuz da çok kültürlü, mimar, Amerika’da tahsil görmüş falan filan. Annem de kızım yok oğlum var, isterseniz göstereyim demiş, ben içeri girdim, şaşırdılar tabii…

                     "ANNEM NAMAZDAN SONRA BAŞÖRTÜSÜNÜ ÜZERİME ATTI YÜRÜMEYE BAŞLADIM, 5 YAŞIMDA YÜRÜDÜM"

BÖ: Siz beş yaşındayken yürümüşsünüz. Nasıl oldu bu?

SD: O yaşa kadar hiç yürüyememiştim. Annem çok dindar bir kadındı. Bir gün namaz kılıyor bende oturuyorum, seccadenin ucunda, namazının sonunda başörtüsünü başıma atmış,  ben de tutup yürümeye başlamışım.

Akşam babam gelmiş, bak Seyfi yürüyor demiş babama… nasıl yürüyor demiş babam; bak yürüyor işte demiş örtüyü verince yürümeye başladı demiş, herhalde bu çok dindar olacak demişler.

BÖ: SSK da memur olarak çalıştınız ve orada herkesten farklıydınız. Memurken yırtmaç pantolon giyiyordunuz…

SD: 18 sene çalıştım SSK’da; ay pantolonun kenarında minicik bir yırtmaç vardı yırtmaçlı geliyor diye isim taktılar bana; bir odam vardı toplanır kahve içerdi kızlar ben ısmarlardım daha doğrusu fal yatırırdık, gülerdik gülerdik…

12 ile 1 arası tatil ne istersen yaparsın. Tabi müdürlerin dikkatini çekiyor. Seyfi beyin odasında fazla şamata var, ha o zaman bana bir tamim çıkıyor; öğle aralarında kız arkadaşlarınızı odaya çağırıp normalin üstünde kahkahalarla eğlenip toplantı yapmanız yasaktır diye, yazı geldi.

Pekala dedim, gittim erkek arkadaşlarımı çağırdım, bu sefer yine bir tamim; Seyfi bey erkek arkadaşlarınızı da toplayamazsınız diye. Severdi arkadaşlarım beni. 

BÖ: Memurluğu gece çalıştığınız için mi bıraktınız?

SD: Tabii

                                                    "MUAZZEZ ABACI İLE ÇOK KEYİFLİ ÇALIŞTIM"

BÖ: Birçok ünlüyle çalıştınız en çok kimden keyif aldınız?

SD: Bir sürüsünden keyif aldım diyelim ama en çok kim derseniz Muazzez Abacı ile çok keyifli çalışmışımdır, Behiye Aksoy’la, Emel Sayın’la çok keyifli çalışmışımdır.

Mesela Behiye Aksoy’dan evvel ben çıkardım assolist altı çıkarım ben odamda hazırlanırken bir bardağın içine viski koyar gül yaprakları döker üstüne kapımı çalar ve bana ikram ederdi. Başka görmedim kimsede, başkaları da tam sahneye çıkacak içkimi içer çıkar, birde böylesi de var onların adını vermeyeyim. 

                                                    "EMEL SAYIN’LA KÖTÜ BİR GECEMİZ OLDU"

BÖ: Birlikte çalışmaktan mutsuz olduklarınız oldu mu?

SD: Benim için şu çok mühimdir; benden önce çıkan solistin son şarkısını bileceğim, son şarkısına girildiği zaman elbisemi giyineceğim. Her şeyim hazırdır, peruğumu takıp çıkacağım. Ben çünkü 2 sanatçı arası uzun aralık sevmem, seyirci konuya girer o seyirciyi o konudan çıkarıp sahneye çevirmek güçtür.

Yine bir sanatçıyla çalışıyoruz; Emel Sayın’la taktım peruğu başıma, Allah Allah bu son şarkısıydı dedim, ama bitmedi; meğer ahbapları gelmiş Şener Şen filan yarım saat sarktı program.

Ben artık son kadehimi de içip sahneye çıkacağım ama birkaç tane son yudum oldu o son yudum, bekliyorum bitmiyor. 2 kadehten sonra da ben dozu kaçırıyorum, nitekim öyle sahneye çıktım, kötü bir gece geçti, programım çok kötü oldu.

Emel Sayın dünya iyisidir çok da severim ama böyle bir gecemiz olmuştur. O gece bir tane sanatçı arkadaşımı çok kırdım. Alkolün etkisiyle, sahneye çağırdım geldi, şarkı söyleyecek misin dedim.

Bir de vurdum, biraz fazla vurmuşum ayarlayamamışım. söylemiycem şarkı deyince, git o zaman dedim; sen kantarın topuzunu kaçırmışsın dedi.. O zaman dank etti. Ama iş işten geçti. Bu yüzden dakik ve programlı olan arkadaşlarla çalışmayı çok severim. İçmezsem olmuyor ama dozu çok önemli az. 

                                  "BU OLGUNLUĞA KEŞKE 49 SENE EVVEL SAHİP OLSAYDIM"

BÖ: Mehmet ali Erbil’e hala kızgın mısınız? Yıllar önce Arto’yla kavga ettiği zaman kötü bir şey söylemiş sizin için. Bu sizin gücünüze gitmiş. Daha sonra barıştınız mı? 

SD: E gider yani, kimin gücüne gitmez ki… Bir ropörtajda 10 tane sual soruldu bana, bir tanesi de Mehmet Ali, ‘doğuştan sanatçı’ dedim. Bunun üzerine telefon etti teşekkür etmek için, evde yoktum ben, bir yaştan sonra ben daha ılımlı daha toleranslı oldum, bu budur işte. Bu insanın sana olan düşüncesi budur, istediğini yap, istediğini konuş, o zaman ucunu bırakırsın olay biter.

Bunca seneden sonra, bu beni seviyor sevmiyor diye bunun şeyini yapmak için bir neden görmüyorum. Sanat hayatını takip eden insanlar kimin beni taklit ettiğini kimin benim şovlarımdan parçalar aldığını, kimin ne yaptığını gayet iyi biliyor. Söylememe lüzum yok. Bu olgunluğa keşke 40 sene evvel de sahip olsaydım da bir sürü münazaralara münakaşalara mahal vermeseydim. 

                                                          "BANA BONFİLE DEĞİL, ISPANAK İKRAM EDİN"

BÖ: Sağlığınıza da dikkat ediyorsunuz değil mi?

SD: Evet çok.. Ve herkese tavsiyem bu yaşımda eğer sıhhatliysem, her sabah ya maydanoz ya brokoli ya dereotu suyunu aç karnına içerim bu bütün mideyi bağırsakları da mikropları temizleyen bir içecek. Bana bir bonfile vereceğinize, ıspanak ikram edin daha güzel.

                              "ÇOK FİLM TEKLİFİ VAR. SENARYODA ANLAŞAMIYORUZ"

BÖ: Siz bir zamanlar 7 ayrı gazinoda sahneye çıkardınız. Şimdi eğlence hayatının durumunu nasıl buluyorsunuz.

SD: Şimdi gazino yok artık. Şimdi sadece Günay’ın yeri var, birde Cenk Eren bir yer açtı, onun yeri var çalışılabilecek. Onun dışında yok. Hiçbir komedyen öyle bir şov yapamıyor. Bir de televizyon daha kazançlı. Daha büyük kitlelere hitap ediyor. Tabiî ki arkadaşlar televizyonu tercih ediyor.

İnsanlar da aslında televizyondan yavaş yavaş bıktılar. Tiyatro ve sinemalar çok iyi gidiyor. Bana da çok film teklifi var. Bir türlü senaryoda anlaşamıyoruz. Benim kafamda bir senaryo var onu oynamak istiyorum

BÖ: Huysuz olarak mı Seyfi Dursunoğlu olarak mı?

SD : Zaman zaman Seyfi, zaman zaman huysuz. Bir gazinoda şov yapan bir insanım ben öyle başlıyor film.

BÖ: 5 Sinema filminiz var, memnun kalmadınız sanırım…

SD: Hayır hiçbirinden memnun kalmadım, çünkü ben benim üzerime kurulu bir film yapmak istiyorum. Halbuki gişe için alındım filmlerin içine hep. Mutlu olamadım.

BÖ: Sizi ne güldürür?

SD: Çok zor.. Beni güldürmek çok zor. Naturel şeylere gülebiliyorum. Beni güldürmek için çaba sarfeden bir insanın komikliğine gülemiyorum. Hayır. Spontan şeylere gülerim. Biri düştü mü 1 saat kendime gelemem. Birgün bir arkadaşımla memurken yolda yürüyoruz, kar var, Ali Dinçer, dikkat et Seyfi demeye kalmadı baktım adam yerde, onun ayağı kaydı düştü, ben gülmekten düştüm. Programlara da fıkralara da gülemiyorum.

                                                 "HERŞEYİMİ EĞİTİM GÖNÜLLÜLERİ VAKFI’NA BAĞIŞLADIM"

BÖ: Söylendiği gibi tüm mal varlığınızı Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na bıraktığınız bir vasiyetiniz var mı? Yazdınız mı vasiyetinizi?

SD: Tabii canım. Akli dengemin yerinde olduğuna dair önce bir rapor aldım, o raporla noterden tasdikli vasiyetimi yazdım

BÖ: Yeğenlere akrabalara bir şey var mı bu vasiyette?

SD: Hayır.

BÖ: Affınıza sığınarak soruyorum ama başka detaylar var mı mesela okul yaptırılsın adıma gibi?

SD: Yok istemedim hayır. Ama artık istemeliyim diye düşünüyorum. İyi hatırlattınız yani. İsteyim bazı şeyleri tabii. Muhakkak yapılacağı gibi bir şeyde yok vasiyetteki her şeyin. 

                                                                              "FAHRÜNİSA İLE EVLENEMEZDİM"

BÖ: SSK’da sizin gibi memur olan Fahrünisa Hanım’la çok yakınlaşmıştınız, onunla ya da bir başkasıyla neden evlenmediniz? Böyle mutlu musunuz?

SD: Fahrünisa ile evlenememin nedeni Huysuz olarak şov yapmaya başlamış olmamın büyük dahli var, hiç bir kadın her gece kocasının kadın kılığına girip de sahneye çıkmasını istemez.

Zaten de karşılıklı evlenelim diye bir konuşmamaız olmadı ama bir temayül vardı, yaklaşım vardı. Ben de mecburdum ama memur olarak evlenemezdim, bir şey yapmak zorundaydım. Yıllar sonra onu Kadıköy Parkı’nda gördüm Açma yiyordu, sonra duyduğum kadarıyla vefat etmiş.

BÖ: Peki efendim çok teşekkür ederim. 

SD: Ben teşekkür ederim.. Beni hatırladığınız için. Saygılarımı sevgilerimi tazeliyorum.

YORUM YAP
YORUMLAR