BİLAL ÖZCAN İLE YAPILAN RÖPORTAJ: MAGAZİN GAZETECİLİĞİ DİBE VURDU; PEKİ ACABA NEDEN?

1998 YILINDAN BU YANA YAYINDA OLAN, İLK VE TEK MEDYA ELEŞTİRİ SİTESİ DÖRDÜNCÜ KUVVET MEDYA, MAGAZİN DUAYENİ BİLAL ÖZCAN İLE MAGAZİN GÜNDEMİNİ VE MAGAZİN GAZETECİLİĞİNİN DÜNÜ VE BUGÜNÜNÜ KONUŞTU...

90’lı yılların efsane magazin programı “Paparazzi”nin mimarı Bilal Özcan magazin basınını eleştiriyor ve "Magazin gazeteciliği son dört senedir çöktü. Dibe vurmuş durumda…" diyor... 
Bugün Gazetesi yazarı Bilal Özcan'la, Kerim Fatih Çelik, gündemin öne çıkan magazin olaylarını konuştu. İşte,1998 yılında kurulan, Türkiye'nin ilk ve tek medya eleştirisi sitesi olar www.dorduncukuvvetmedya.com'da yayınlanan o röportaj...
“ŞAŞIRMIYORUM! NORMAL GELİYOR”
Özellikle bu narkotik operasyonları falan, sanatçıların ani kayıpları ile magazin gündemi çalkalanıyor. Son dönemde şok oldum, çok şaşırdım diyebileceğiniz bir olay var mı?
Pek çok şey oldu. Kayıplar çok üzücü… Yani bu operasyonların yanında, artık boşanmalar falan bana normal geliyor. Ünlüler dünyasındaki aşklar, ayrılıklar ve boşanmalar şaşırtmıyor. Çünkü egoları yüksek insanlar… Ünlülerin beraberlikleri çok uzun süreli olmuyor. Herkesi şaşırtan boşanmalar, ayrılıklar bana doğal geliyor. Hiç öyle şaşırıyorum dediğim bir olay olmadı.
- Ajda Pekkan’ın Kelebek’te köşe yazarı olmasına ne diyorsunuz?
Güzel ve akıcı yazıyor. Ama bir yazısını eleştirdim. “Şöhret en ağır vergidir” demiş. Halkın ilgisi ve teveccühü olmasaydı. Ya şöhret olmasaydı! Bugün o servete, maddi olanaklara kavuşabilir miydi? Ajda Pekkan, Şöhretin kaymağını yiyor. Şöhretle başarı kardeştir. Şikayet etmeye hakkı yok. Geçenlerde bir yazısını çok eleştirdim. Ajda Pekkan’ın şöhret olgusunu, bu şekilde yerden yere vurması ve bundan rahatsız olduğunu söylemesi, nankörlüktür bence…
“GAZETECİLİKTE YILDIZ KALMADI”

Magazin muhabirleri, İzzet Çapa gibi bir rakiple karşı karşıya... İlk zamanlar “Sanatçı dostlarını, çevresini ve mekanını kullanarak atlatma röportaj yapıyor.” diye eleştirilmişti. Son dönemde ses getiren ve adından sıkça söz ettiren röportajlara imza atıyor.  İzzet Çapa’yı başarılı buluyor musunuz?
Yani İzzet Çapa işini iyi yapıyor. Gazetecilikteki açıklarını editörler kapatıyor. Belli oluyor zaten bazı röportajlarında. Eklemeler falan oluyor. Tabii birdenbire olan bir şey değil. İzzet Çapa’nın da bu sektörde bir geçmişi var. İşini en iyi yapan insanlardan biri. Eğlence sektöründeki bütün kişileri yakından tanıyor. Hem sanatçısı, hem menajeri hem de patronunu yakından tanıyor. Zaten magazin gazeteciliği de onların etrafında dönen bir şey… O yüzden İzzet Çapa, işin önemli tarafını halletmiş durumda. Gazetecilik altyapısını da, kendisinin o genel kültürü, donanımı ve eğitimiyle kapatıyor. Bilgili, görgülü bir insan, okumasını yazmasını bilen bir insan… Gazetecilik eğitimi almamış olması bir eksiklik… Ama İzzet Çapa’nın benzerleri Avrupa’da ve Amerika’da da var. Oradaki gazetelerde ve dergilerde de benzerleri var. Hayatın içinden kişilerin dergilerde yazması, röportajlar yapması çok yaygın. Keşke İzzet Çapa gibi bu işi yapanların sayısı daha fazla olsa… İşte İzzet Çapa’nın da, eğlence sektöründe röportajlar yapması, yazılar yazması son derece doğal. Kıskanan insanlar onu yerden yere vurabilirler. Hiç önemli değil. Günümüzde gazetecilik, habercilik ve muhabirlik o kadar ölmüş ki…  O yüzden maalesef, İzzet Çapa gibi sektörün dışından insanlar yıldız oluyorlar. Gazetecilikte yıldız kalmadı. Ertuğrul Akbay gibi röportaj yapan muhabir kalmadı.
“MUHTEŞEM YÜZYIL BAŞARILI,  20 DAKİKA GİDİCİ”
- Hangi dizileri beğenerek izliyorsunuz? Bir yandan format işler, bir yandan yarışmalar… Bu hengamede yeni dizilerden başarıya yakın gördüğünüz ya da başarısız bulduğunuz işler var mı?
“Muhteşem Yüzyıl” son derece başarılı… “Karadayı” reytinglerde Acun’u geçti. “Karadayı”  çok başarılı. “Kuzey Güney” başarılı. Sonra “Tozlu Yollar”ın yapımcısını geçenlerde ziyaret ettim. Biraz anlattı hikayeyi; çok ilginç… On senedir hazırladığı bir projeymiş.  Ondan ümitliyim bende…  Şükrü Avşar’ın hazırladığı “Karagül” var. Beğenmediklerim zaten kalkıyor. Kalıcı olamıyorlar. İşte “20 Dakika”, istedikleri kadar reklam yapsınlar, şişirsinler... Sonunda gider yani.
- Bir de pat diye yayından kaldırılan, tutmayan veya reyting kurbanı olanlar var. Türk televizyon izleyicisi diziye doydu mu? Dizilerin devri bitti diyebilir miyiz?
Doygunluk var tabii… Bir de işin kolayına kaçıyor yapımcılar. Mesela o Balkanlarda geçen “Son Yaz” dizisi, ondan evvel yayınlanan ve çok başarılı olan “Elveda Rumeli” dizisinin çok benzeriydi. Mekanlar bile aynıydı. İnsanlar değişik hiçbir şey göremedi. Bende izledim ve sıkıldım yani. Hazal Kaya’nın dizisi olması beni cezp etti. Ama konu olarak, senaryo olarak cazip gelmedi.  “Veda” çok ağır bir diziydi.  Gerçek hikayeyi verelim, demişler. Senaryoyu hiç süslememişler. “Muhteşem Yüzyıl”,  o anlamda son derece başarılı… Ağır işler ekranda tutmaz. Senaryoyu süsleyeceksiniz. “Muhteşem Yüzyıl” a kızıyorlar. Ama o süslemeleri olmasa,  “Muhteşem Yüzyıl” o başarıyı yakalayamazdı. Kanuni’yi, birebir tarih kitaplarındaki gibi ekrana getirirsen; “Veda” nın sonucuna benzer. Üç beş hafta sonra yayından kalkar. Televizyonculuk eğlence ve görsel şov sanatıdır. Belgesel yayınlamıyorsun ki, dizi yayınlıyorsun. Tabii ki süsleyeceksin. Yoksa o dizi seyredilmez ki…
 “MAGAZİN GAZETECİLİĞİ DİBE VURDU”

- Magazin gazeteciliği nereye gidiyor? Mesleğin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Magazin gazeteciliği son dört senedir çöktü. Dibe vurmuş durumda… Bugünlere geleceğini ben, 5-6 sene evvel yazmıştım. Yapılan programların yanlış olduğunu… Gazeteci olmayan insanların TV yöneticilerini tanıdıkları için köşe kaptıklarını… Torpille, tanıdıkla magazin programı yaptıklarını… Ve mesleğin içine dinamit koyduklarını defalarca yazdım. Bir sürü magazinci işsiz kalacak diye 2005’te söylemiştim. Bu bile fazla medya patronlarına, yöneticilerine…
“PARİS’TE CEM UZAN’DAN TELEVİZYONCULUĞU ÖĞRENSİNLER”
- Eskiden olduğu gibi TV programcılığına yatırım yapan patronlar ve yöneticiler artık yok. Magazin servisleri ve program departmanları tasfiye edildi. Magazin programlarının yanı sıra TV programcılığı tamamen dış yapımlara havale edildi. Bu işin sonu nereye gider?
Bu kadar ceplerini, kasalarını ve kendilerini düşünen yöneticilere, patronlara bu bile fazla… TV’lere iş yapmak için fazla emeğe gerek yok. TV’lerin program departmanlarında adam mı kaldı? Bu dönem medya patronlarına programcılık adına yapılan bu hizmet bile fazla! Hiç kimseyi yetiştirmiyorlar, kolay kolay işe almıyorlar. Ne veriyorlar ki, ne bekliyorlar programcılık anlamında. Bugün “Paparazzi” ayarında bir program yaptırmak için patronun bana servet ödemesi lazım. Gece gündüz çalışarak, ben o programları yapıyordum.  Maddi ve manevi olarak patronun arkamda olduğunu biliyordum. Çalışanlarına sahip çıkan patronlar, maalesef şu anda kanalların başında değil. Bir Erol Aksoy yok, maalesef! Şu anda kendi hatalarından dolayı yoklar. Şu andaki medya patronlar gitsinler Paris’te, Cem Uzan’dan televizyonculuğu öğrensinler. Patronların ranta olan merakı, kurum kimliğini ortadan kaldırdı.
- Dış yapımlarda reyting cambazlığı söylentileri dolaşıyor. Reyting adına farklı numaralar deneniyor mu? Var mı böyle şeyler?
TV programlarının ve özellikle magazin programların yoğunlaştığı dönemde, ben defalarca yazdım. Büyük kanallara program yapanların yöneticileri tanıdıkları için, köşe başlarını tuttuklarını bizzat gördüm. Bizim arkadaşlardan bazıları bir dönem Kanal D’ de magazin programı yapıyordu. Yan odadan sanki seyirci arıyormuş gibi konuğa telefon geliyor. Ve konukla kavga ettiriyorlar. Tartıştırıyorlar telefonda, reyting yükselsin diye… Televizyoncular bunu çok yapıyor. Bunu zamanında Show Tv de yaptı. Sadece magazin programlarında değil, spor programlarında da yapıldı. Acun’un kendisi de söyledi. Paris’te yapılan dünya kupasına gitmeden, gitmiş gibi yaptı.  Show Tv haber bülteninde,  sanki dünya kupasına bağlanıyormuş gibi… Telefonla yayını, stüdyoyu arayıp aynısını yapmıştı. Bizzat kendisi anlattı. Bunu övünerek söylüyordu. Ama bu rezillik! Bu mesleğin içine tükürmektir. Maalesef, rezillik! Başka bir şey değil.
- İnternet gazeteciliği de aldı başını gidiyor.
Magazin sitelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İnternet gazeteciliği daha da hakim olacak. Benim de iki tane magazin sitem var: Magazin Duayeni ve Pabucumun Starı. Bir on sene sonra falan gazeteler bayağı küçülmüş olacak. Ama yine de reklam almak için vazgeçmeyecek ve direneceklerdir. Reklam için ayakta kalmaya çalışacaklar. O, çok önemli çünkü… Özellikle Hürriyet, Sabah bu işten çok iyi paralar kazanıyor. Ayakta kalmaya çalışacaklar. Fakat bu işler yatırım yaparsan yürür. Yatırımı da insana yapman lazım. Şimdiki patronlar onu yapmıyor. Artık geçti; sektörde treni kaçırdılar. Gazeteciler de artık uyandılar. Patronlardan hayır gelmeyeceğini anladıkları için kendi medyalarını kuruyorlar. Her iyi gazetecinin internet sitesi var. Artık her iyi gazeteci patron olmak zorunda. Ben de iki tane internet sitesi kurdum. Geleceğe o anlamda yatırım yapıyorum. Şu anda iyi tıklanıyorlar. Reklam da alıyorum. Daha da büyüteceğim. Elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum.
- Magazin siteleri ya da internet haber sitelerinin sayısı artıkça arttı. Gün boyunca okuyucuyu habere boğuyorlar. Sadece haber vermek okuyucuyu tatmin ediyor mu sizce?
İnternet haber sitelerinde istediğin kadar sıcak haber ver… İki tane ajansa abone olursun. Bütün haberleri verirsin. Hiçbir haberi atlamazsın. O değil ama… Özel haber yapacaksın, yorum yapacaksın… Gazeteden köşe yazısını alıp neden internet sitesine koyayım ki… O köşe yazarını okumayan da kendisine özel blog kuruyor. Yaa, ne magazin siteleri var! Adam hovardalık yapmak için magazin sitesi kuruyor. Geçen bir tanesi beni gördü. Elimi sıktı, yanağımdan öptü. Kartvizit bastırmış bir de… Bilmem ne internet sitesi diye… Bana kartını uzattı. Girdim, baktım; hiçbir şey yok! Fasa fiso, palavra… İki tane güzel kız koymuş. Köşe yazarı, bilmem ne… Kızların hiçbir özelliği yok. Yazdıklarını okusan yerlere yatarsın. Yani, böyle abuk sabuk o kadar çok insan var ki… Bunların temizlenmesi lazım tabii...
- Paparazzi bir döneme damgasını vurdu. Paparazzi’nin başarısının sırrı neydi?
Şimdi o zaman bizden başka bir tek Kanal 6’da magazin programı vardı. İnsanlar onu seyrediyordu. Alışkanlık… İşte kim nerede ne yapıyor, falan filan… O tür haberler…
“Kimsenin yapmadığı bir şey yapalım” dedim, Barbaros’a. Mesela yaşlı sanatçılara sahip çıkalım. O güne kadar popüler olmuş ama unutulmuş Belgin Doruk, Sadri Alışık ve Aliye Rona ile hayattayken son röportajlarını biz yaptık. Ünlü besteci Ergüder Yoldaş’ı tedavi ettirdik. Oya Peri’yi ölüm döşeğinde bulduk. Son röportajını biz yaptık. Gerçek sanatçılara değer verdiğimiz için halkın da sempatisini kazandık. Bizden sonra magazin programı yapanlar ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Önemli olan o dengeyi iyi kurmaktı. Onun bir matematiği vardı. O matematiği bir türlü tutturamadı kimse.
“Yurtdışında “nerde magazin Paparazzi ordadır” diye, “Mars’ta da olsa Mars’a gideriz” diye, dünyanın her tarafından Türk halkını ilgilendiren magazin haberlerini bulup çıkardık. Japonya’da film festivalinden, Newyork’tan, Miami’den, Oscar Ödül Töreni’nden ve bütün her yerden, her hafta yurtdışından Türkleri ilgilendirecek haberler yayınlıyorduk. Bizim formatın tutması üzerine Şansal Büyüka,  Televole’den  Acun Ilıcalı’yı görevlendirdi. Bizden sonra Acun Ilıcalı Acun Firar’da programını yapmaya başladı. Yurdışı paketlerini önce Paparazzi’nin içinde biz başlattık.”
“ALTIN KELEBEK’İ KALDIRMAKTAN KOLUM YORULDU”
- Hatırladığım kadarıyla o dönem Paparazzi ile ödül üstüne ödül aldınız…
Program 6 sene sürdü. Televizyonculukta magazin programcılığında verilen bütün ödülleri topluyorduk. Her sene Altın Kelebek’i kaldırmaktan kolum yoruldu. Magazin Gazetecileri Cemiyeti’nin Altın Objektif ödüllerini sürekli biz alıyorduk. Mükafat olarak bütün Paparazzi ekibini Bülent Ersoy’un Olympia konserini izlemeye Paris’e götürdük.
- Zeki Müren ölmeden önceki son röportajlarını hep size verdi. Rakipleriniz bu röportajları nasıl karşıladı?
Rahmetli Zeki Müren benim çok iyi dostumdu. Zeki Müren, Muazzez Abacı’nın şarkısını söylemesi üzerine, ilk defa Savaş Ay’ın programına canlı bağlandı. O an Zeki Müren’in mutlaka röportajını yapacağım dedim. Kafaya koydum o anda. Ertesi günden itibaren Zeki Müren’i her sabah aramaya başladım… Öyle öyle bir dostluk oluştu. Zeki Müren’in bütün haberlerini ben yapardım. Reytinglerde hep ilk 5’in içindeydik. Uğur Dündar, Savaş Ay, Kenan Erçetingöz “Paparazzi” ekranlarında bu haberleri izlerlerdi. Ertesi gün kalkıp Zeki Müren’i ararlardı. Daha iyisini yapabilmek için... Kıskanırlardı… İşte “Hep Bilal Özcan’a röportaj veriyorsunuz. Bize de haber verin Paşam!”derlerdi. Zeki Müren: “Hayır, ben vermiyorum. O beni kazanmayı bildi. Kendi alıp, bu haberleri yapıyor” diyordu.
“ZEKİ MÜREN MİRASINI İLK BANA AÇIKLADI”
- Zeki Müren mirasını kime bırakacağını size söylemiş miydi?
Zeki Müren öldükten sonra mirasını kime bırakacağını ilk bana açıkladı. Ama bunu Zeki Müren’e kimse söyletemez. Söyletebilmenin bir usulü var. Zeki Müren beni aradı: “Bilal’cim gazeteleri okudum. Hepsinde Tarkan’ın vergi rekortmeni olduğu yazıyor. Müsaade edin, olsun. Ben yıllardır çalışmıyorum. İkinci olmuşum” dedi. Bu konuyu işlememizi istedi. Bunun üzerine yapmışken adamakıllı bir şey yapalım, farklı bir şey olsun dedik. Ben de sordum: “Paşam, yarın bir gün son nefesini vereceksiniz. Peki, bu malı mülkü kime bırakacaksınız?” Bu soru üzerine,  “Bilal’cim şehitlerimize çok üzülüyorum.  Mehmetçik Vakfı’na… Bir de çocuklarımızı çok güzel okutuyor. Koç’un Türk Eğitim Vakfı’na yarı yarıya yüzde elli paylaştıracağım” dedi. Ve o sene Eylül’de vefat etti.
“İSTESE DE BİR YERE KAÇAMAZ”
- Karşınızdaki kişinin ağzından laf almak için kullandığınız özel bir yöntem var mı?
Var tabii…Çok iyi araştırırım. Sorularla açarım. Kiminle röportaj yapacaksam, onun hayatını ona anlatırım. Mümkünse onu tanıyanlarla konuşurum. Kanaltürk’te doksan bölüm yaptığım “Laf Aramızda” da, sahaflara giderek araştırırdım. Ben, mesela Hülya Koçyiğit’e şöyle bir soru sordum. Hülya Hanım şaşırdı, ağzı açık kaldı. Dedim ki, sizin anneniz evde doğum yapmış… Ebeniz siz doğduğunuzda,  sizi elinden kaydırmış ve sobanın tenekesine düşmüşsünüz, dedim.  Hülya Hanım, “Nerden biliyorsun? Bunu kimse bilmiyor.”  dedi. Ben araştırdım. Sahaflardan aldığım bir kitabın içinde bir not… Taa, kaç senesinde yazılmış bir kitap. Türkan Şoray’a,  “Evinizin bahçesindeki çiçeklerle, ağaçlarla konuşuyormuşsunuz, gece karanlıkta yazın bahçede gezermişsiniz.” diye sorunca, şaşırdı. Utandı, sıkıldı. “Evet, bunu nerden biliyorsunuz?” dedi.  Bir yerden okumuştum. Öyle ayrıntılar önemli. Araştırma ve ön hazırlık olmazsa o haberin, röportajın farklı ve çarpıcı olması mümkün değil. Dört dörtlük hazırlanırım. O soruları duyunca, o şaşırır zaten. İstese de bir yere kaçamaz. Bilir ki, ben doğruyu biliyorum.
- Sorularınıza karşılık ters tepki aldınız mı?

Ters tepki almadım. Ya, olmadı gibi bir şey. Çünkü ben insanlara sevecen ve saygılı yaklaşıyorum. Onlar benim konuğum. Yani, ben onu köşeye sıkıştırmaya falan değil…
Bilgim ile o programı seyredilir hale getirmeye çalışıyorum. Başarının sırrı da budur. Ben o programı hazırlarken, bir gece önceden çalışmaya başlıyordum.  Konuğun karşısına16-20 saatlik çalışmayla çıkıyordum. O kadar hazırlanırsan açık vermezsin. Konuk şaşırdığını da belli etmek zorunda. Kaçamaz bir yere…
YORUM YAP
YORUMLAR