ARDA TURAN: MESSİ'YLE OYNAYABİLMEK İÇİN TIRNAKLARIMLA KAZIYARAK GELDİM!

TAKIMININ ÖNCEKİ GÜN ESPANYOL İLE OYNADIĞI MAÇTA İLK KEZ BARCELONA FORMASINI GİYEN ARDA TURAN BAYRAMPAŞA'DAN YOLA ÇIKIP, MESSİ'NİN TAKIM ARKADAŞI OLMAYI NASIL BAŞARDIĞINI TÜM İÇTENLİĞİYLE ANLATTI. RÖPORTAJ İÇİN TIKLAYIN...

MESSİ'NİN TAKIM ARKADAŞI ARDA TURAN: HAYATTA HİÇ BİR ŞEY GALATASARAY HAYALİYLE KIYASLANAMAZ!

 

Sadece Türkiye değil tüm dünyadan gazeteciler onun peşindeydi. Arda Turan sadece Sabah gazetesinden Bülent Timurlenk'e konuştu...

 

"PlayStation'da bile Barcelona'yı alıyordum. Atletico'da çok iyi performans sergilersem Barcelona'ya, biraz daha altında kalırsam Arsenal'e giderim diyordum.

 

Barcelona'da herkes bana saygı gösteriyor. Onların sahasında şampiyonluk kazandım. Real Madrid'in evinde Kral Kupası'nı kazandık.

 

Arda, Barcelona formasıyla ilk maçına çıkarken bu gurur tablosuna şahitlik etmek için Barselona'nın yolunu tuttuk. İdolü Iniesta'ya yakın bir evde, Camp Nou'ya 10 dakika mesafede oturuyor Arda. İspanya'daki ilk günlerinden çocukluğuna da döndük, gelecekle ilgili hayallerini de konuştuk. Sözünü hiç esirgemedi. Söz artık Sabah Spor'u evinde ağırlayan A Milli Takım'ın kaptanı ve Barcelonalı Arda'da:

 

"Beni tanıyan herkes bilir, futbol mantalitem her zaman Barcelona'ydı. Messi mi, Ronaldo mu dediklerinde fikrim hep belliydi. Hep Iniesta'ya hayrandım. Iniesta, Xavi, Busquets… Atletico Madrid'de oynarken bile onların futbolunu övdüğüm, onlara yönelik sözler söylediğim bir sürü röportajım var.

 

PlayStation'da oynarken bile Barcelona'yı alıyordum. Çocukluğum değil de PAF takımdan A takıma geçerken, profesyonel olurken Frank Rijkaard dönemi vardı: Ronaldinho, Eto'o, Giuly… Sonradan Henry geldi, David Villa geldi. Messi kanattan santrfora geçti...

 

ATLETİCO'DAKİ MİSYONUM BİTMİŞTİ

 

Atletico Madrid'de iyi gittikten sonra Barcelona'yı hayal etmiştim. Tabii hayatta hiçbir şey Galatasaray hayaliyle kıyaslanmaz. O bizim çocukluk aşkımızdı, sevdamızdı. O ayrı. Atletico'da çok iyi performans sergilersem Barcelona'ya, biraz daha altında kalırsam Arsenal'e giderim diye düşünüyordum. 

 

Atletico'daki misyonum Şampiyonlar Ligi'ni 1 dakikayla kaçırdığımızda tamamlanmıştı. Bir sene daha kulübün sahibi Miguel Angel Gil'le konuşup devam ettik ama harika bir dört sezon geçirdim. 

 

Atletico muhteşem bir kulüp. Yaşadıklarım inanılmaz, her düşündüğümde tüylerim diken diken oluyor ama şöyle bir şey var, benim de Atletico'ya kattıklarım ortada. 

 

Diego Simeone'nin oyuncuları olarak Atletico Madrid formasını tekrar yukarı taşıdık, önem sahibi yaptık. Orada 10 numarayı bana iyi top oynamam getirdi. 

 

İlk gittiğim sene herkes şüpheyle bakıyordu, 12-13 milyon Euro büyük paraydı. Fabregas ve Falcao'dan sonra en maliyetli transferdim o sezon. Bir önceki sezon Galatasaray'da çok az maç oynamıştım, sakatlıklarla boğuşmuştum. O yüzden zordu, insanların fikirleri, bakışları…

 

Sonradan kendimi kanıtladım, ilk sene muhteşemdi, Avrupa Ligi'ni aldık, sonra ben de özellikle sezonun ikinci yarısında iyi oynadım. Hemen her şeyi kazanmıştım. O yüzden Barcelona'da herkes bana saygı gösteriyor.

 

Onlar ne kazandıysa aynılarını kazanmıştım ben de. Onların sahasında şampiyonluk kazandım. Real Madrid'in sahasında Copa Del Rey'i aldık. Allaha şükür, kazandığımız her kupanın arkasında destansı bir hikaye var. Bernabeu'da 50 bin Real Madrid taraftarı önünde Copa Del Rey'i almak ne demek, yıllar sonra… 

 

İspanya'da gördüğüm saygıyı hak ettim. Sahada ne kadar işimi yaparsam burada bu kadar saygı görüyorum. Ben Messi'nin takım arkadaşı böyle oldum. Çalışarak, tırnaklarımla kazıya kazıya... Her gün başka bir mücadele verdim. İlki inancım ve futbol sonra aile sonra sevdiklerim. 

 

Simeone ilk geldiğinde beni kulübeye oturttu, pozisyon almayı bilmiyorum diye. Hep sıfırdan başladım... Galatasaray'da Rijkaard geldi, ilk maç kulübedeydim. Skibbe geldi, kulübedeydim. Feldkamp geldi, kulübedeydim. Hep çalışmak zorundaydım.

 

Euro 2008'de kulübedeydim ilk Portekiz maçında. Arda hep inandı, çalıştı, kazandı. Messi'ye her zaman çok saygı duydum. Benim için tarihin en iyi oyuncusu. Iniesta'ya, Xavi'ye, Pique'ye. Onlara karşı oynarken en iyisini oynadım ama. İnanç, savaş sonuna kadar. 

 

Eğer ben burada Barcelona'da başarırsam futbol tarihinde Türk çocukları için bir sürü hayal olacak. Bugüne kadar yapabildiklerim çocuklar için hayal değil mi? Ben sadece futbolculara örnek değilim ki... Benim hikayem herkese örnek olabilir. 

 

YIRTIK TENDONLA OYNADIM

 

Milli Takım için yaptıklarım çok saygıyı hak ediyor aslında. Hiç kimse göstermese bile annem ve babam bu konuda bana saygı gösteriyor, benim kıymetini biliyorlar. Hele son yaptıklarım… Letonya maçında yırtık tendonla oynadım. Kimsenin haberi yok, tendonum yüzde 70 yırtıktı. Acıbadem'de Mesut abi tedavi etti.

 

Aslında yaptığım bir serzeniş değil, daha çok bir eleştiri… Şundan dolayı: Skorla ölçüyorlar yaptıklarımı. Benim yaptıklarım skorla ölçülmemeli. Tıpkı performansımın asist rakamlarıyla vs. ölçülemeyeceği gibi. 

 

ALVES BANA "PATRON" DİYOR

 

Barcelona'yı seçip diğer kulüpleri reddederken hiç çekincem olmadı. Şuna inandım, ben burada yedek olmayacağım. Rotasyon oyuncusu, takım oyuncusu olacağım. Benim mevkimdeki oyuncular kadar maç oynayacağım. Ben 30 maç oynarım, öteki de 30 maç oynar. Daha fazla koşabilirim. Zaten Şampiyonlar Ligi kazanmış bir takıma gelmişim. Burada farklılık yaratmaktan çok uyum sağlamaya çalışacağım.

 

Hoca ve takım arkadaşlarım çok iyi yaklaşıyor, onlara çok teşekkür ediyorum. Iniesta'yı çok seviyorum. Busquets'in yakınlığı, Pique'nin her şeye yakın olma çabası, Dani Alves'in bana hissettirdiği o saygı. Bir defa şaka yaparken bile 'Boss' (Patron) diyor bana, patron. Düşünsenize Atletico'dan gelmişsin, sana "Patron" diyor adam. Sevgisi ve saygısı var.

 

Herkesin farklı karakteri var. Andres Iniesta o sahada gördüğün adam. Iniesta'yı görünce insan saygı göstermek istiyor, ki o benim idolüm. Aramızda 3 yaş olması bir şey değiştirmez, benim futbolcu olarak idolüm o. 

 

BAYRAMPAŞA’DAN FLORYA'YA

 

Bayrampaşa'daki evine 100 metre mesafedeki Altıntepsi Makelspor'da futbola başlayan Arda Turan, yolu Florya'ya düştüğünde henüz 13 yaşındaydı. 19 yaşında A takımın as parçalarından biri haline gelen Arda, 22 yaşında kaptanlığa yükseleceği Galatasaray'da 189 resmi maça çıkıp 44 gol attı.

 

Bu süreçte Milli Takım'ın da vazgeçilmez oyuncusu haline gelen ve burada da pazubandı devralan Arda, 87 kez ay-yıldızlı formayı sırtına geçirip 12 kez gol sevinci yaşadı. Atletico Madrid'deki 4 sezonuna 178 maç sığdıran Arda, burada 22 kez gol sevinci yaşadı.

 

GALATASARAY’IN O JENERASYONU NEREDE?

 

Uluslararası bir futbolcu olarak artık yardım alıyorum. Evde iki tane asistanım var. Birçok değerli isimden de sürekli fikir alıyorum...

 

Benim en büyük merakım şu: Galatasaray 1987 jenerasyonuna ne oldu? 40 maç yenilmeyen, Fabregas'ları yenen, çoğunluğunu G.Saray'ın oluşturduğu o milli takıma ne oldu? 

 

İstediğin kadar paran olsun. Bir kültürün, saygınlığın olacak. Değerlerin uğruna skorlardan, kupalardan vazgeçeceksin. 1 sene, 2 sene, 3 sene… Sonra bak bakalım ne oluyor! 

 

Benim rolümde Iniesta'nin dışında, Rakitic oynuyor. Hazard benden daha hızlı ama o da benzer oynuyor. Verratti yetenekli ama onun oyun stili başka. 

 

Barcelona'da antrenör Carlos var, 30 senedir kulüpte. Atletico Madrid'in malzemecisi 35 senedir çalışıyor. Bir başkası 40 senedir. Kulüp dediğin işte böyle olur.

 

EVİ, STADYUMA 19 DAKİKA

 

Madrid'de şehirden uzak La Finca bölgesinde 4 yıl oturan Arda Turan, Barselona'nın da sessiz, gözlerden uzak nezih bir semtinde yaşamayı tercih etti. İki evin tek farkı Barselona'daki villada futbol sahası olmaması...

 

HIRVATLARA KARŞI YIKILDIM

 

Benim de başarısızlıklarım var, mesela Milli Takım'ın 3 turnuvaya gidememesinde sorumluluğum var. Aslında bireysel performanslarım inanılmaz, kariyerimdeki en iyi maçları hep Milli Takım'da oynamışımdır ama takımı başarıya götüremezsen sorumluluğu almak zorundasın.

 

Hırvatistan, play-off maçında sarı kart görüp cezalı duruma düştüm ya, "Takımı yalnız bıraktı" diyorlardı. Orada mesele şuydu; Hiddink dönemi boyunca o kadar çok çalıştım ki, o kadar çok istedim ki… Uyardım, takım arkadaşlarımla paylaştım ama o kadar hata yaptık ve ümidimiz kalmamıştı 3-0 sonrası. Senin umudun var mıydı? Ben dürüst adamım, yoktu. O emeğimin öyle gitmesine çok üzülmüştüm.

 

MADALYALAR, İSTATİSTİKLER

 

Benimle ilgili İspanya'da da en çok dile getirilen eleştiri gol sayımın azlığı… Atletico Madrid'de de "Daha fazla gol atmalı" diyorlardı. İstatistiklere bakarsan iyi bir oyuncu gibi bile görünmeyebilirim, evdeki madalyalara göre hiç de öyle değil.

 

Bir sürü altın madalyam var! (gülüyor) Atletico'nun müzesinde terimin olduğu kupalar var. Ayrıca ben atılması gereken yerlerde hep attım golleri. Real Madrid'e deplasmanda attım, Porto'ya attım, Milan'a, Chelsea'ye… Bence takımı yönlendirmek, oyunu yönetmek daha önemli. Benim oynadığım stilde oynamak çok zevkli.

 

TFF BAŞKANLIĞINI İSTİYORUM

 

Futbol sonrası federasyon başkanı olmak istiyorum. Teknik direktörlük de olabilir ama benim hocalığım Türkiye'de zor. Ben futbolculuğumdaki gibi teknik direktör olacağım. Haksızlık karşısında kavga eden… İnandıkları için yaşayan. Biraz Simeone, biraz Fatih Terim, biraz Luis Enrique, biraz Hagi, biraz Hiddink, biraz Rijkaard. Hepsinden bir şeyler öğreniyorum. 

 

Sadece hafızamda değil, çok not aldım. Fakat isimlerle değil, fikirlerine inandığım insanlarla devam edeceğim. Mesela bizim Mert Çetin'i yanıma alacağım. Onu, zekasını kullanacağım. 

 

Bir gün bir yerlerde bir şey olursam yöneticiler sadece tebrik etmek için, başarı dilemek için gelebilir. Yönetici holding yönetsin, inşaat yapsın. Kulübün maddi işini yapsın. Sportif tarafı işi bilene bıraksın. Yönetici teknik direktörden, spor akademisi bitirmiş adamdan nasıl anlar? Biz şimdi kuma, tuğlaya karışsak bozulmaz mı adam? Bunu değiştirmeli Türkiye… 

 

BENİM RUHUMDA KAYBETMEK YOK

 

Herkes bilir, ne tavlada kaybetmeyi severim ne de sahada. Bazısı aman sakatlanmayayım der. Futbolcu bu, ya maçta sakatlanır ya da antrenmanda…

 

Benim ruhumda kaybetmek yok. Lus Enrique'ye bak, o da futbolcuyken böyleymiş. Luis Enrique hep dişlerini sıkan, savaşan bir oyuncuymuş. Bana bir dışarıda bak, bir de içeride. Bu benim tarzım. Barcelona'da olmak çok özel bir duygu, bu anlatılmayacak bir duygu. Ben bu hayali kendim için yaşamalıydım, ailem için, sevdiklerim için yaşamalıydım. Ülkem ve ülkemdeki çocuklar için de yaşamalıydım. İnan bana… 

 

Geçen gün bir mesaj gördüm. "Arda abi, senin kitabını okudum ve bazı kararlar aldım. Her şey benim için çok iyi gidiyor" diyor. Benim Marcel Desailly'nin kitabını okuduğum gibi o da benim kitabımı okuyor. Benim için Desailly'nin 'Kaptan' kitabıdır rehber. İlk başta sıkılıyorsun ama sonra dedim ki, Desailly benim dertleri çekiyor, Mülayim'le Cafer benden önde gidiyor. Daha çok A takıma çıkıyorlar. Deschamps'ı alıyor ya önce, Desailly'yi almıyor.

 

Geliyorsun, aynı şey. Milan'da beyefendiler masası var, Barcelona'da aynı şey. Geliyoruz, ilk Atletico Madrid'e gidişimi, onun Marsilya'ya gidişi gibi düşün. Benzer hikaye. Milli Takım kaptanlığı… Çok şey kattı bana o kitap. 

 

Diego Simeone'nin idmanları hayatımdaki en ağır çalışmalardı. Ersun Yanal da ağır çalıştırırdı ama. Bu hocadan hocaya değişir. Ersun hoca Simeone gibi çalıştırırdı, Fatih Terim de Luis Enrique gibi çalıştırıyor. Tarzlar değişik olabilir, farklı antrenman teknikleri ama şunu söyleyebilirim, Türkiye'den az ya da çok diye bir şey yok... Türkiye'de de çok iyi idmanlar var. Bu oyuncunun kalitesiyle alakalı.

 

Antrenör sana 20 dakika 5'e 2 oynatıyor, ortada sıçan. Bunu sen istekli, tempolu, top kaptırmamak için ciddi oynarsan koordinasyonuna, çabukluğuna, oyun görüşüne, her şeyine faydası var. Aynı idmanla 20 dakika laylaylom yapıp streching'e de geçebilirsin. Bu oyuncunun karakteriyle, yapısıyla alakalı…

 

Hayatta benim kadar eğlencelisi yoktur, bilirsin, çok şen şakrağımdır. Komiğimdir, yeri geldiğinde sert, giderli de olurum ama antrenman, maç… Herkes bilir, ne tavlada kaybetmeyi severim ne PlayStation'da kaybetmeyi severim ne de antrenmanda maç kaybetmeyi... İdmanda tekme de atarım yani. Bazısı aman sakatlanmayayım der. Futbolcu ya maçta sakatlanır ya da antrenmanda… 

 

OYUNU SİMENONE ÖĞRETTİ

 

Hocanın değişmesi takımın kaderini etkiledi bence. İyi oyunculardan kurulu bir takımdık. İvmemiz yükseliyordu ama defans konusunda sıkıntılarımız vardı. O arada dünyanın en iyi defans yaptıran hocalarından biri geldi: Diego Simeone. Oynamamız gereken oyunu öğretti bize, haddimizi öğretti. Çok çalışmak lazımdı ama çok. Koke, ben, Raul Garcia ve kenardaki oyuncuların bu sistemdeki görevi çok zordu. 

 

BARCELONA’YI BENDEN GİZLEDİ

 

Barcelona gerçekten sürpriz oldu. Ahmet Ağabey (Bulut) beni bilir, ben dostlarıma yalan söylemem. Dostlarıma yalan söylemek zorunda bırakmamak için Barcelona'ya transferimi bana söylememiştir. Fatih hocayı gördüğümde ne diyebilirdim? Saffet Ulusoy'a, Serdar Özkan'a ne diyebilirdim? Sen sorduğunda ne diyebilirdim?

 

Evde otururken, annem babam, ben... Ahmet Ağabey aradı. "Beni dünyanın en iyi kulüplerinden biri istiyormuş, ona götürecekmiş" dedim. Annem ağlamaya başladı. Annemin hissiyatından bu işin olacağını anladım. Annem çünkü Atletico'dan ayrılmamı hiç istemiyordu. Ailem örf, adet ve geleneklere düşkündür. Altyapıdayken Galatasaray ile herkes pazarlık yaptı, babam ise 3 dakika konuştu. 30 saniyesi imza, 2.5 dakikası nasılsın iyi misin faslıydı. 

 

Sonra Atletico'ya imza… Babam hep der: "Ekmek yediğin yere saygı göster." Atletico için de iyi bir opsiyondu. Bir gün menajerim Ahmet Bulut iftara geldiğinde kağıt düştü yere, ben armayı gördüm. Dedim bu ne, o da böyle böyle dedi. Teklif dedi. Çok arzulular dedi. Sonra İbiza'ya, kulübün sanibi Miguel Angel'i görmeye gittim. Orada konuştuk. Madrid'e geldim, gizli sağlık kontrolü, sonra da Barcelona'ya imza... 

 

KARİYERİ BULUT’A EMANET

 

Avrupa'nın en ses getiren transferlerinden birine imza atan Arda Turan'ın en büyük kariyer danışmanı, menajeri Ahmet Bulut. Dünyanın en iyi menajeri yarışmasında finaldeki 5 adaydan biri olan Bulut, Arda'nın kariyer gelişiminde büyük paya sahip.

 

Sabah - Bülent Timurlenk

YORUM YAP
YORUMLAR