ALP KIRŞAN: ŞİŞMAN BİR KADINLA DA EVLENEBİLİRİM, DIŞ GÖRÜNÜŞ HİÇ ÖNEMLİ DEĞİL

SUNUCU VE OYUNCU ALP KIRŞAN EVLENME SÜRECİNE GİRDİĞİNİ VE İYİ BİR BABA OLMAK İSTEDİĞİNİ SÖYLEDİ. EŞİYLE ÖMÜR BOYU AYNI YASTIĞA BAŞ KOYMAYI ARZULADIĞINI BELİRTEN SEMPATİK GENÇ, KADINDA ARADIĞI ÖZELLİKLERİ DE SAYDI.


RÖPORTAJ: ŞEBNEM ÖZCAN

GİRİŞ:
Onu hem sinema filmlerinden, hem dizilerden hem de sunduğu, yarıştığı programlardan tanıyoruz. Güleryüzlü ve izleyiciyi güldüren rollerin adamı. Sıcak, samimi, doğal. Adeta ailenizin delikanlısı. Son olarak Acun Ilıcalı’nın ekibinde, Yetenek Sizsiniz programında sunuculuk yapmaya başlayan hiperaktif Alp Kırşan’la işini ve hayatı konuştuk. Şebnem ÖZCAN..

-Nasıl bir ailede yetiştiniz?
Babam eski futbolcu, Galatarasay’dan yetişme. Sonra Bandırma, Sarıyer, İzmirspor’da oynamış.  Adnan Şenses, İlhan Cavcav ve babam üçü takılıyorlarmış zamanında. Böyle bir baba… Annem İzmirli, basketbolcu, eski manken… Birlikte oluyorlar, sonra ben doğuyorum. İzmir’de doğdum. Babam hırdavat işinden emekli… Annem ev hanımı…
-Nasıl bir çocukluktu sizin ki? Sakin, yumuşak huylu bir çocuk muydunuz yoksa afacan, hiper aktif miydiniz?
Hiper aktiftim. Yerimde durmazdım. Hiç uslu akıllı olmadım. Yapı itibariyle çok fazla sakatlığım oldu, atlama zıplama çok yapardım. Yok, erik ağacından düştü, yok incir ağacından düştü gibi bir sürü hikaye var hakkımda.
-O günlerden kalma yara bereniz var mı?
Olmaz mı? 8 yaşındayken arabanın altında kaldım mesela. 44 tane kırık vardı sağ bacağımda.  Yaş geçmesine rağmen geldim işte 2004’de ‘Çılgın Dersane’yi çekiyorduk, ikinci kattan atladım ilk çekim günü. İki topuğumu kırdım. O yaramazlık durmuyor. Bilmiyorum bende öyle bir serserilik var. Bir nedeni yok.
-Okul yıllarında nasıl bir öğrenciydiniz?
Çok tembeldim. Bütün dersler 5 üzerinden 2’ydi yani. Ders çalışmayı hiç sevmezdim. Kitabı koy önüme, birinci sayfayı bitirmeden uyurdum. Kitabı değil de uygulamalı, göstermeli dersleri severdim. En sevdiğim ders coğrafyaydı. Coğrafyaya düşkünlükten dolayı da her fırsatta ya motorla ya arabayla bütün Türkiye’yi geziyorum. Gittiğim yerlerin iklim örtüsünü, coğrafi özelliklerini çok iyi bilirim.
-İyi kopya çeker miydiniz?
Çok iyiydim kopyada. Hatta sakladığım kopyalar duruyor. Şu anda okunmuyor, o kadar küçük yazılar yazmışım. O zaman okuyormuşum. Bir hoca inat etti bir gün… “Asla benden kopya çekemezsin” dedi. Sınavda benim masamın üzerine sandalyesini koydu. Tarih hocasıydı. Ben kopyayı onun oturduğu sandalyenin altına yerleştirmiştim. Ona bakıyormuş gibi dönüp dönüp aşağıdan kopya çekmiştim. Çok iyiydim ama bunlar ders geçmekte etkili oldu öğrenmek konusunda pek etkili olmadı. Gerçi kopyayı yazarken de öğreniyorsunuz ama o bakımdan da örnek bir öğrenci olduğumu zannetmiyorum.
-İlk büyük aşkınızı nasıl yaşadınız?
İlk aşkım platonikti. Orta 1’e gidiyordum. Okulun en güzel kızı vardı. Adını unuttum ama hakikaten çok güzel bir kızdı. Bende tam çocuk tipliyim, yüzüm, başım oturmamış. Uzaktan uzağa aşıktım kıza. Kız hep büyük sınıflarla takılıyordu, servis şoförleriyle ya da muavinleriyle muhatap oluyordu. Bir gün deli cesareti, “Benimle çıkar mısın?” diye sordum. Kız “Evet” dedi. Bütün okulun peşinden koştuğu kız benim gibi salak birine evet dedi. Sonra ben, o evet deyince panik atak oldum. Randevuya gidemedim korkudan. Kız yanıma geldi “Niye gelmedin?” dedi. Cevap veremedim. Onun sayesinde panik atağım var.
-Bu renkli dünyanın içine nasıl girdiniz?
Arkadaşlarımın gazıyla girdim. Hiç alakam yoktu. Okuldayken beden eğitimi bölümü Celal Bayar Üniversitesi’ni kazandım. Spor yapmaktan dolayı fizik hep böyle fit, saçlar güzeldi. Bana arkadaşlarım, “Manken olsana” dedi. Ondan sonra bende gereken prosedür neyse gidip mayolu fotoğraf çektirdim. Gönderdim. Bir telefon geldi dediler ki “İlk 100’e kaldın”… Topkapı Eresin Hotel’e çağrıldım. Sabahtan akşama kadar seçmeler vardı. Sabah girdim akşam Türkiye’nin en iyi mankeni olarak çıktım. Ondan sonra Best Model Of The World oldu; onda da dünya üçüncüsü oldum. Ardından ‘Sabah Şekerleri’ televizyon programı, ‘Pembe Patikler’, ‘Kampüsistan’ derken bu camiaya giriş yaptım. Hayalimdeki meslek bu değildi. “Ben oyuncu olmalıyım” diye çocukluğumda baş koymuş bir adam değilim. Ben nerede mutlu olacaksam orada olurum. Şu anda Küba’da mutlu olacaksam oraya gidip yaşarım kimse beni burada tutamaz. Şu anda bulunduğum noktadan çok mutluyum, çok eğleniyorum ve tadını çıkarıyorum.
-Hangisi sizsiniz, çok iyi bir aktör, başarılı bir sunucu, deneyimli bir manken mi?
Her konuda mütevazi davranabilirim ama mankenlik konusunda çok iyiyim. Oyunculuk konusunda elimden geleni yapıyorum. Eğer o role girebiliyorsam üstesinden gelebildiğimi düşünüyorum. Sunuculuk konusunda biraz hiperaktiflikten dolayı, kafa hızlı düşünebildiği için kötü olmadığımı düşünüyorum.
-Sizi Türk halkı, ‘Ailenin delikanlısı’ gibi görüyor, bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Bunun nedeni aileden alınan terbiye diye düşünüyorum. Annemin babamın, öncelikle benim arkadaşım, sonrasında babam ve annem olmasından kaynaklanan bir yapı… Beni nasıl görüyorsunuz şimdi, hep böyleyim. Turkcell’in toplantısı çok ciddi bir toplantı, şort tişörtle gidiyorum, beni istemiyorlarsa onlar istemesinler. Ben rahatlığımı hiç bozmadım, hiç ödün vermedim hayatım boyunca. Şöhreti kovalayan bir adam değilim. Baktığınız zaman kariyerimde bir sürü yarışma programı var, onların hepsine eğlenmek için girdim. ‘Yok Böyle Dans’ ta birinci olsam ne olur olmasam ne olur; tamamen eğlenmek için oradaydım. İzleyenler de eğleniyor. Benim ailem de eğlenceli. Çok komikler.
-Ekonomik kaygınız yok anladığım kadarıyla?
Ekonomik kaygım var. Aileme ben bakıyorum. Onlara bakmak zorunluluğumdan dolayı çalışıp para kazanmak hırsı vardı bende. Bu nedenden dolayı başarı geldi diyebilirim. Emekli maaşıyla İzmir’de iki kişi ne kadar rahat olabilirsiniz? Kendime ev almadım anne, babama ev aldım. Şimdi yine para biriktiriyorum kendime değil ağabeyime ev almak istiyorum. O evli ve iki tane yeğenim var. Benim hedefim ailem odaklı hayatımda. Bunu hiç kimse bilmiyor. İlk defa size açıklıyorum. Büyük paraların peşinde değilim. Bulunduğum noktada haftada iki gün çalışıyorum ‘Yetenek Sizsiniz’le alakalı. Geri kalan beş gün kendime ayırıyorum. Gidip spor yapıyorum, köpeğimi alıyorum, ailemin yanına gidiyorum. İş budalası, şöhret budalası, hırs dolu bir insan olsam, inanın o beş güne, beş farklı iş sığdırabilir. üç gününe sinema filmi, iki gününe dizi sokup böyle çalışabilirim. Ama ben biraz iş konusunda hayvanlaşmayıp da insan olmayı seçen adamlardanım.
-Eliniz açık mı yoksa sıkı mı; çok para harcar mısınız?
Askerden öncesine kadar, hep arkadaşlarımla birlikte ne kazandıysam yedim. Askerden geldiğimde hiç param yoktu, bir de çok büyük bir borca girdim. O zaman o kadar eğlenmeyip, arkadaşlarıma o kadar yardımcı olmasaydım, bu borcun üstesinden çok rahat gelebilirdim. Ama o borç yüzünden çok fazla çalışmam gerekti. ‘Yok Böyle Dans’ taki başarımın nedeni borçlarımdır. Orada her hafta kalıp borcumu kapatmaya çalıştım. O yarışmada haftalık bir para alıyorduk çünkü. Hırs yapmamın sebebi yani borç kapatmaktı. Yoksa çok sevmem dans etmeyi. Gidip Ferrari alayım ya da Porche alayım da arkadaşlarıma artistik yapayım gibi bir şeyim olmadı hiçbir zaman.
-Ne borcuydu bu?
Unutulmuş yatırılmamış Bağ-Kur borçları, stopajı atlanmış, ödenmemiş borçlar, muhasebeci hataları, bir de, iki kişi tarafından senetle dolandırıldım. Büyük bir sahtekarlık, gün gelecek ondanda gerek basın, gerek hukuki olarak intikamımı alacağım zaten.
-Bu iki kişi bizim camiamızdan mı?
Değil, bütün vatandaşların başına gelebilecek bir dolandırıcılık; senetle alakalı, benim de başıma geldi. Bir evde kaldım, o eve girerken senetle girdim. Sonra arkadaşıma evi devrettim. Arkadaşıma da senet imzalatıyorlar. Benim senedimi de o arkadaşıma vermiyorlar. O arkadaşım eve zarar vermiş, evden çıktı kendi senedinin parasını faiziyle aldı. Bir de döndü benden aldı, bunun parasını faiziyle avukatıyla. Durup dururken 25 bin lira para ödedim adama. Tek bir nedeni vardı, adamın yaptığı hayvanlıktı, insanlık dışıydı. Tamamen soymak amaçlıydı. Benden 25 bin lira arkadaşımdan 25 bin lira; 50 bin lira tokatladı bizi. Bu arkadaşım devlet memuru, devlet tiyatrosunda oyuncuydu, maaşına 2.5 sene boyunca el konuldu. Benim de peşimden koşuyorlardı. Bende gittim, “Kaçmıyorum buradayım” dedim ve o paranın hepsini verdim. Ben Allah’ın büyüklüğüne inanan bir insanım. O adamdan bunun acısı çok büyük çıkacak. O adamdan çıkmazsa evladından çıkacak, evladından çıkmazsa torunundan çıkacak.
-Ev kiralarken senet vermenin kurbanı oldunuz  yani?
Aynen öyle. Senet vermenin kurbanı değilim aslında. Senet verdim ama alınması gereken bir şey. Ancak, adam sahtekarlığı yüzünden o senedi vermeyip, iki senede de el koyup bizi mahkemeye verdi. Senet sisteminde hukuki olarak çok büyük bir hata var. Yani o senet devlete gittiği zaman, sen ona “Hayır” desende artık o devlete gitmiş ve onu tahsil etmesi gerekiyor senden.
-Çok para kazansanız en önce ne satın alırsınız?
Çok para kazansam okul yaptırırım. Şırnak Silopi’de bir okul yaptırırım. Benim öyle çok parayla işim yok. Öyle bir adam değilim. Benim gönüllerle işim var. Survivor’da birinciye para ikramiyesi vardı ben birinci olamadım. Ama birinci olmaktan çok büyük ikramiyeler kazandım. Öncelikle Acun Medya bünyesine girdim. Mustafa Topaloğlu’nun bir lafı var; “Bütün akrabalarım bir kenara Alp Kırşan bir kenara” dedi. Bu lafı Mustafa Topaloğlu’na 1 trilyon verseniz de söylemez. Ben buranın yatırımdayım. (Kalbini gösteriyor) O kadar çok para kazanırsam önce ailem, sonra ihtiyacı olanlara veririm.
-İlerisi için hedefleriniz nelerdir?
Beni ekranlarda izleyenleri hep mutlu etmek istiyorum, hep güldürmek istiyorum. Huzurlu bir gülüş olsun. Kocaman kahkahalar patlatmasınlar. Beni gören, beni izleyen herkesi dertlerinden uzaklaştırıp benimle mutlu olmalarını sağlamak istiyorum.
-Size Türkiye’nin Jim Carey’si diyorlar, bu benzetme hoşunuza gidiyor mu?
O kadar iyi bir aktöre benzetilmek muhteşem bir duygu. Mimiklerim çok benziyor ama yaptığım zaman benziyor, yapmadığım zaman benzemiyorum. Ona benzemek için de bir kaygım yok. Yoğun istek olduğu zaman, arz talep olduğu zaman yapıyorum hareketlerini mimiklerini. Ama o kadar onun üstünden para kazanan bir hayatım yok. Eğer böyle olduğunu düşünenler varsa Jim Carey’e benzemek çok kolay, yapsınlar mimiklerini saçlarını buyursunlar. başarılı olsunlar.
-Türkiye’de ağlatmak mı zor, güldürmek mi?
Güldürmek çok zor... Ağlatmak çok kolay… Çünkü, milletimiz içinde bulunduğu durumdan dolayı, etrafımızdaki ülkelerin durumlarından, şehit sayılarından, terörden dolayı hepimiz her an ağlayabilecek potansiyeldeyiz. Ama gülecek potansiyelde değiliz. Dizilere baktığında yüzde sekseni ağlatıyor zaten. Gelin de insan güldürün. Ben de güldürmeyi seçtim. Bende ağlatmak istemedim kimseyi. Beni gören insanların bir anda dişleri görünüyor. Bu çok hoşuma gidiyor.
-Siz insanları güldürebiliyorsunuz peki sizi kimler güldürebiliyor?
Cem Yılmaz beni güldürür. Bir tek ona gülebiliyorum başka kimse beni güldüremiyor. Türkiye’de güldüğüm bir tek adam var, o da o.
-Tanışıklığınız var mı?
Yok, ama Mazhar ağabey sayesinde duydum benim hakkımda iyi şeyler düşünüyormuş. Umarım bir gün tanışırız. Umarım bir gün bir yerde de aynı filmde oynarız. Ama hayatımı onunla aynı filmde oynamak için odaklayacak bir adam değilim. Akışında o da gelirse çok mutlu olurum.
-Onu görseniz ne demek istersiniz?
Hiçbir şey demem. ‘Merhaba’ bile demem, sadece dinlerim. Mümkün mertebe bütün şovlarına gittim. Hepsinde de iç çamaşırım ıslak çıktım.
-Çok kazanan popüler bir komedyen olmak için ne yapmak gerekir?
Çok zeki olmak gerekir. Fiziğini çok iyi kullanmak gerekir. Türk milletini anlamak gerekir. Bu üç saydığım şeyde Cem Yılmaz da var.
-Mesela Cem Yılmaz hızlı ve lüks arabalara düşkün. Araba koleksiyonu var. Sizin böyle istekleriniz var mı?
Rüzgar sörfü, skype surf, flightboard, dalgıçlık gibi spor koleksiyonu yapıyorum. Çok düşkünüm spora.
-Siz de de Acun Ilıcalı’da olduğu gibi adrenalin tutkusu var mı?
Adrenalin tutkum var. Zaten bu saydıklarım ekstrem sporlar… Geçen gün Bodrum’da surf yaparken fazla açılmıştım Kos’a doğru. Baktım sahil güvenlik geziyor etrafımda. ‘Dönme vakti geldi herhalde’ dedim kendi kendime. Bayağı Kos’taki trafiği falan gördüm, insanları yürürken gördüm bir baktım sahil güvenlik bana doğru geliyor. Geri dönüp Bodrum’a doğru kaçtım. Bu sporlar adrenalin yükseltiyor. Zaten o yüzden sporu kovalıyorum.
-Ekstrem sporlarını yaparken hiç hayati tehlike atlattınız mı?
Snowboard yaparken düştüm ve beyin sarsıntısı geçirdim. Son 8 ayı unuttum. Beyin sarsıntıdan dolayı bilgi merkezini kapatıyor.
-Takla mı attınız?
Yok , düz kayıyordum. Bu kaza Kartepe’de oldu. Çok açtım, tansiyonum düşmüş, dengem bozuldu. Düştüm, arkadan kafamı vurdum. Bir de döndüm çenemi vurdum. Arkadaşıma, “Beni hastaneye götür” demişim. Hiçbirini hatırlamıyorum. Son 8 ayda tanıştığım, evime ziyarete gelenleri tanımıyordum, suratlarına şaşkın şaşkın bakıyordum.
-Motosiklete biniyorsunuz. Hiç kaza yaptınız mı?
Motorsikletle giderken E-5’te bana çarpıp kaçtılar. Yeşil renkli bir Kartal çarptı ve kaçtı. Motor pert oldu. Ben sürüklendim, arkamda kız arkadaşım vardı. O kan revan içinde kaldı. Ameliyat falan geçirdi. Bir hafta Alman Hastanesi’nde yattım, kimsenin haberi yok!
-Askerliğinizi nerede yaptınız?
Şırnak…
-Çatışmalara girdiniz mi?
Çatışmalara şöyle girdim, yazın acil müdahale mangasındaydım. Sabah saat 8’dan akşam 8’e kadar mühimmatta nöbet tutar, tugay içinde bir sıkıntı olduğu zaman ilk müdahaleyi bu takım yapar. 11 kişilik bir takımdır. Mermi ağzında 4 ay nöbet tuttum. Yazın teröristlerin en çok kudurduğu zaman. Terörist yandaşları polisleri peşlerine takıp bizim tugayın etrafında; havai fişek, ses bombaları atıyorlardı. Üstümüze ses bombaları, molotof kokteyller çok düştü sağımıza solumuza. Biz orada mermi ağızda tugayın içinde bekliyorduk. Çünkü sadece tugayın içinde girme teşebbüsünde onu vurabiliyorsun. Tugay komutanını korumaya çıktım, insansız hava araçlarının atımında güvenliği aldım, arazi atış takımındaydım, yeni gelenleri atış takımına götüren askerdim. Çok fazla görevim vardı. “Sen Alp Kırşan’sın, otur bir yerde” değil, “Sen Alp’sin, örnek olmalısın, koştur oğlum aslanım benim” diye bende, bana verilen görevleri yerine getirdim. 15 aylık askerlik sürecimde arkamdan kötü konuşabilecek bir kişiyi dahi bulamazsınız. 10 numara bir askerlik yaptım. Bununla da gurur duyuyorum. Şimdi ihtiyaç olsun şimdi silahı alır giderim.
-Komando eğitimimi aldınız?
Evet, acemiliği İsparta’da yaptım,orada aldım.
-Şırnak’a dağıtımınız çıktığında ne hissettiniz?
Şırnak, Silopi Siyahkaya Hudut Karakolu dediler. Türkiye Cumhuriyeti’nde en çok basılan karakol… İnanmadım. Beklemiyordum çünkü. Televizyon camiasına ucundan kıyısından bulaşmış herkes Ankara’da yapıyordu usta birliğini. Bana burası çıktığında yarım saat inanmadım. Sonra birçok komutan yanıma gelip bana sarılıp ağladı. “Senin gibi değerli bir adam gidiyor, niye gidiyor?” diye. “Arazi koşullarında en ufak bir parlama gördüğünde yere yat” dediler. Ama bir hafta sonra inandım. Annemlere babamlara bunu söylemem çok acı oldu. Onlar 15 ay boyunca NTV’de alt yazı okudular.
-Medyada, askerlik yapmayan sanatçılarla ilgili bir haber oldruğu zaman sesiniz yükseliyor. O şartları gördüğünüz için mi gücünüze gidiyor bazı şeyler?
Yani askerlik yapmayıp ya da kısa dönem yapıp Güneydoğu’yu hiç görmemiş insanların çok bilmiş konuşmaları beni sinirlendiriyor. Yani benim askerliğim konusunda yapılacak en ufak bir kötü yorumda karşıma çıkacak insanın dilini keserim. O kadar da sert konuşuyorum. Hem kusursuz bir askerlik yaptım hem de verilen görevi en iyi şekilde yerine getirdim. Bunun üstüne bakıyorsunuz, televizyonda oraları bilmeden abudik gubidik konuşan insanlar oluyor. Bu beni çok sinirlendiriyor. Normal şartlarda çabuk sinirlenen bir adam değilim. Ama bunları gördüğüm zaman çok sinirleniyorum. Şehitler olduğu zaman, oradaki duyguyu daha bilmeden twetter’a yazdıklarıyla gündem kovalayan insanlara çok kızıyorum. O beni geriyor. Oradaki acıları arkadaşın şehit olduğunu gördükten sonra anlarsın. Bizim nöbet tuttuğumuz kulübelerde şehit olmuş arkadaşlarımızın izleri var. Gelsinler orada 2-4 nöbet tutsunlar da göreyim onları. Öyle bir yürek yok. Orada askerlik yapanların hepsinin yüreği, aslan yüreği… Hem kısa dönem askerlik yapanlar hem de batıda askerlik yapanlar bana hiçbir şekilde hiçbir şey anlatamaz.
-Çürüğe ayrılan ünlüler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Valla, helal olsun diyorum. Benim ayağımda bir sıkıntı var, 44 tane kırık var ayağımda, beni bu yüzden çürüğe ayırsalardı ne bileyim herhalde intihar ederdim. Öyle bir şeyi kabul edemezdim. Türkiye Cumhuriyeti’nde erkeklik mertebesinin en üst düzeyi askere gitmektir. Tabii ki de sağlık nedenleriyle çürüğe ayrılanlara helal olsun ama kaçmak için yapılan çürüğe ayrılanlar da insanların yüzüne nasıl bakıyorlar.
-Şahan Gökbakar çürüğe ayrıldığında siz askerdiniz ve çok tepki göstermiştiniz?
Eee, üzüldüm. Ekran önündekilerin halka örnek olması gerekir. Hepimizin en iyi şekilde askerlik yapması lazım… O lafı söyleyene kadar Şahan arkadaşımdı.  Şahan’dan böyle bir şey gelince çok üzüldüm.
-İlişkilere, aşka evliliğe bakış açınız ne?
Biz de okul bitecek, üniversite sonra askerlik artık kendine bir iş bul ve evlen gelir. Şimdi ben o işi de buldum askerlik sonrasında, şimdi evlenme sürecindeyim. Ben insanların gözünde evin büyük ağabeysiyim. Bundan sonra büyük ağabeyin iyi bir baba olması gerekir. Ben böyle bakıldığında hep örnek alınması istenen bir insan olmayı istiyorum. 70 yaşıma kadar hep profesyonelce spor yapmak, çocuğumla ve karımla birlikte yapmak isterim. Umarım eşimle bir yastığa baş koyarım ömür boyunca da öyle devam eder.  
-Alp Kırşan’ı nikah masasına oturtabilecek kadın nasıl biri olmalı?
Çok güzel bir soru. Öncelikle annem ve babamın onayını alması gerekiyor.  Çok önemli. Annem babam 33 senedir beni en iyi tanıyanlardan, onlar benim nasıl olduğumu çok iyi biliyor. Ve onlardan geçer not alan kız zaten sınıfı geçmiştir. Genel anlamda birlikte olduğum kızları birazcık ciddiysem aileme gösteriyorum. Kuralları katı olan insanlar değil annemle babam. O yüzden anlaşması çok kolay, arkadaş kıvamında. İş kızların elinde…
-Çok şişman bir kadınla da evlenebilir misiniz?
Benim için bayanlarda görsellik önemli değil. Önemli olan kalp ve ruh güzelliği… Kesinlikle şişman bir kadınla da evlenebilirim. Fark etmiyor benim için şişman, uzun, kısa, esmer, sarışın. Dış güzelliği bir yere kadar.

YORUM YAP
YORUMLAR